T.C.
İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ
2013-2014
Akademik Yılı Genel Devlet Teorisi - II
Bahar
Yarıyıl Sonu (Final) Sınavı MODEL CEVAPLAR 9 Haziran 2014
1.Dialektik Materyalizm
nedir, açıklayınız.
Felsefenin en temel sorularından biri, ruh/düşünce ile
madde/doğa arasında varoluş yönünden ilişkidir. Evrendeki oluşumun menşei, ruh
ve düşünce mi, yoksa madde ve doğa mıdır.
İdealist okul, evrenin en temel unsurunun manevi
değerler, yani ruh olduğunu ileri sürer. Tek gerçek ruhtur ve madde üstün ruh
tarafından yaratılmıştır. Ruh yaratılmamış olan, bağımsız tek gerçektir. Onun
yarattığı madde ise, bağımsız asli bir varlığa sahip değildir.
Buna karşı, Materyalist okul evrenin madde yani
doğadan oluştuğunu savunur. Madde/doğa tek gerçekliktir. Bağımsız ve asli bir
varlık olarak mevcuttur. Duyular ile algılanan maddi dünya tek gerçekliktir.
Ruh olarak iddia edilen manevi şeyler, maddenin doğa içerisinde çeşitli ve
değişik görünümlerinden başka bir şey değildir. Düşünce maddi organik bir organ
olan insan beynin bir ürünüdür. Yücelik veya kutsallık algısı insanın yarattığı
bir yanılgınlıktır.
Marx materyalistir ve dialektiği materyalizme
uygulamıştır.
Dialektik, eski yunandaki dialog yöntemine dayanır:
birbirleri ile çelişen, düşüncelerin çatışması
ve çarpışması sonucunda düşünceyi bu çelişkilerin ötesine geçerek, bu
birbirine zıt düşüncelerin arkasında saklı olan objektif gerçeği bulmaktır.
Hegel’in Alman idealist felsefesine esas teşkil
etmiştir: mutlak değere sahip tek gerçek, manevi nitelikte olan “idée” yani
düşüncedir. İdée zaman içerisinde gelişme sürecinden geçer. Doğanın, maddenin
ve insanlık tarihinin birbirini takip eden gelişme ve olgunlaşma evrelerinde
kendini gösterir ve ifadesini bulur. Düşüncenin ortaya çıktığı birbirini
izleyen evreler, üç aşamalı bir olgunlaşma kuralına tabi olarak gelişir.
Bunlar, tez, antitez ve sentezdir. Hegel’e göre, düşüncenin zaman içerisinde belli
bir andaki durumu, kendi karşısına kendisi ile çelişen, ona zıt bir düşünce
ortaya çıkarır. Böylece kendi antitezini yaratmış olur. Bunların çatışmasından
ortaya çıkan çelişik durum ise, sentez safhasıdır. Böylece dialektik, zıtların
daha yüce bir birlik içerisinde birleşmek için, birinin diğerinden doğduğu bir
ilerlemeyi açıklar. İlk tez, ilk doğrulamadır. Bu ilk teyid zorunlu olarak
kendisine zıt olanı, kendini reddedeni, ayni antitezini doğurur. Antitez de
yine zorunlu olarak sentezi yaratır. Sentez reddin reddidir. Sentez, tez ile
antitezin birbirleri içerisinde eridiği ve uzlaştığı bir son ve yüce bi
sonuçtur. Bu gelişme çelişkilerin aşıldığı ve ortadan kaldırıldığı birbirini
takip eden evrelerdir. Dialektiğin devrimci ve otodinamik bir süreç olduğunu
gösterir. Düşünce böyle ilerler.
Marx’ın dialektiği klasik materyalizme uygulaması, mekanik
materyalizmin ezeli geriye dönüş felsefesini yeni bir anlayışa getirir. Buna
göre, maddeden oluşan evrende değişik olayların tezahürü bu atomlar arasındaki
birleşimlerin sonucudur. Evrendeki atomların sayısı sınırsız olmadığı için, bu
atomların birleşimleri de sınırlıdır. O halde, yeterince uzun bir zaman
aralığının geçmesi ile, aynı devreden tekrar geçmek mümkündür. Tarih tekerrürden
ibarettir. Evrende gelişme ve ilerleme yoktur ama sonsuz bir tekrar edilegelme
olayı vardır. Marx, bunun böyle olmadığını kanıtlamıştır: madde sürekli hareket
halindedir ve kendine özgü bir enerjisi vardır. Bu hareket gelişmeyi ve
ilerlemeyi sağlayan bir olaydır. Maddenin hareket ve enerjisi dialektik ile
devinir. Her sentez yenilik doğuran nitelikte bir değişmedir. Bu değişme hem
niteliksel hem de niceliksel bir değişmedir. Marx’a göre, niteliksel
değişiklikler, niceliksel değişikliklerden doğar. Böylece doğa sürekli bir
hareket, değişme, yenilenme ve gelişme halindedir ve bunların özünde var olan
çelişik güçlerin sentezi ile sert ve ani sıçramalar şeklinde ortaya çıkan bir
sürekli değişme, gelişme ve ilerlemedir.
Marx, dialektik materyalizmi kullanarak, doğa
olaylarını, insanlık tarihini ve kapitalizmi açıklamıştır. Felsefe tarihi ve
tarih felsefesini yeniden eleştirisel yorumunu yapmıştır.
2.
Marxizmde ‘yabancılaşma sorunu’ nedir, açıklayınız.
Marx'a göre ise, insan özgür doğmaz
ama doğal yaşama halinde, doğanın kölesidir ve tamamen ona tabidir. Doğaya
hakim olan yasaları keşfetmesi ve anlaması ile, kölelikten kurtulmaya başlar.
Çünkü doğayı kendi amaçları için kullanmaya başlar, ondan yararlanır.
Ancak özel mülkiyetin gelişmesi ile, toprak sahipleri
ile sahip olmayanlar arasında sınıflara bölünmüş toplumlar ortaya çıkmıştır. Bu
kez insanlar kendi sosyal ve ekonomik şartlarının kölesi haline gelmiştir.
Sosyo-ekonomik ilişkilerin karmaşık hale geldiği
sınıflara bölünmüş kapitalist toplum düzeninde bu köleleşmeyi, yabancılaşma
kavramı ile tanımlar. Yabancılaşan insan, kendisini özgür ve yaratma gücüne
sahip olarak doğaya hükmedebilen bir insan olarak görmeyen kişidir. Oysa insan
emeği ile, çalışarak doğayı etkileyebilmiş ve doğa güçlerine hükmederek,
yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamış ve doğa karşısında özgürleşmişti.
➜ Kapitalizmde emekçi üretim
araçlarına sahip olmadığı için, ürettiklerine de ekonomik olarak
yabancılaşmıştır.
➜ Üretim araçları üzerinde özel
mülkiyete sahip olan kapitalist ile sahip olmayan işçi arasındaki sınıfsal
ayrım, kapitalisti insanı insan yapan emekten; işçiyi de emeğinin yarattığı
ürüne sahip olmak mahrum ederek, sosyal yabancılaşmaya iter.
➜ Sosyo-ekonomik alt yapı
ilişkilerindeki yozlaşma, üst yapı da bozar. Birbirine düşman iki sınıfın
toplumsal mücadelesinde üst yapı kurumu olan devlet ekonomik bakımdan güçlü
kapitalistin bir zorlama ve baskı aracı haline gelir ve siyasal yabancılaşmaya
neden olur.
➜ Kapitalizm safhasında, insan henüz
tarihsel gelişimini tamamlamamıştır. Kendi gücünün ve üstünlüğünün tam
bilincine varamamıştır. Daha henüz neye kadir olduğunu tam anlayamamış iken,
kendi gücünü kendisinin dışında doğada görmüştür. Kendi zayıflığı ve
eksikliğini din inancı ile kapatmaya çalışmıştır. Kendi dışında gördüğü tam
anlayamadığı her şeyi, kendi yarattığı Tanrı imajı ile anlatmaya çalışmıştır.
Böylece kendi yarattığı, olması gereken mükemmel ve güçlü bir Tanrı tasviri ile
kendisini kandırmaya başlamıştır. Sonuçta Marx'a göre, din cehalettir,
yozlaşmadır ve insanı yabancılaştırır. Din, insanı Tanrıya kul yapan bir
köleliktir.
Kapitalizmde kölelikten kurtulmak ve özgürleşmek için,
insanlar önce yaşama biçimlerini belirleyen objektif koşulların bilincine
varmalıdırlar ve ancak o zaman bu koşulları değiştirerek sosyal determinizmin
zincirini kırabilirler.
3.’Korporasyon’
nedir, özelliklerini belirtiniz.
Korporasyon meslek kuruluşudur ve Faşist devletin
ekonomik yapısını oluşturur.
Özellikleri;
* Korporasyon, ilgili meslek kolunda çalışanların
tamamını kapsar. Herkez zorunlu olarak dahil olur.
* Bu zorunluluk ilgili meslek kolundaki işçilerin
yanında işveren ve diğer teknik elemanları da kapsadığı için, genellikle
mesleklerarası bir kuruluş niteliğindedir.
*Korporasyonlarda teklik ve mecburilik ilkeleri
uygulanır. İlgililerin istek veya iradesine bakılmaksızın o meslek kolundaki
herkezi kapsadığı için, tekelleşir ve hakim durumdadır. Bir ulusal meslek
kuruluşu olarak ortaya çıkar. Ayrıca, ilgili meslek kolunda faaliyet
gösterenlerin istek veya iradelerine karşı da olsa, bu korporasyonların aldığı
kararlar herkezi bağlar, bu kişiler için yasa güçündedir.
Faşist devlette herşey devlet içerisinde devlet
içindir. Devlete karşı ve devlet dışında hiç bir şey olamaz. O halde
korporasyonlar bir devlet organı olarak kurulur ve kamu kuruluşu olarak
ekonomik işlev görür. Böylece devletin ve devlete hakim sınıfın ,
korporasyonlar aracılığı ile, ekonomik hayata hakim olması ve ekonomiyi
yölendirmeleri sağlanmıştır. Korporatif sistem, siyasetin ekonomik ilişkilere
hükmettiği bir sistem haline gelir.
4.’Sosyal
devlet ilkesi’ ile ön görülen sosyal hak grupları nelerdir, açıklayınız.
Klasik
liberal anlamda insan hakları bireylere devlet
karşısında dokunulmaz özel alanlar sağlamaktadır. Böylece insan haklarının ilk
amacı, devletin keyfi olarak güç kullanma potansiyelini ve kullanabileceği güç
alanlarını sınırlamaktır. Bu devlete negatif bir yükümlülük getirir: bireyin
hak ve özgürlüklerini tanımak, bunlara tecavüz etmemek, ve başkaları tarafından
tecavüzü önlemek gibi.
Sosyal
devlet ilkesi ise, devlete vatandaşlarını her bakımdan maddi ve
manevi gelişmelerini sağlamak görevini yüklemiştir. Devlet yurttaşlarına bazı
maddi ve ekonomik donanımlar sağlayarak sosyal refahı temin edecektir. Böylece
bütün yurttaşların beden ve manevi sağlığı içince, insan onuruna yaraşır bir
biçimde yaşamalarını sağlamakla yükümlüdür. Sosyal refah ve güvenlik için
sosyo-ekonomik hakların içeriğini fiilen tesis etmek, insan ihtiyaçlarına cevap
vermek düşüncesine dayanan sosyal devlet ilkesinin gereğidir. Sosyal devlet,
bireyin esenliği ve iyiliği için sağlıklı ve onurlu bir hayatın maddi
koşullarını hazırlamak görevi vardır.
Bu haklar, sosyal,
ekonomik ve refah hakları şeklinde gruplandırılabilir. Bunlar (a) çalışanların
statüleri ile; (b) ekonomik yapı ile; ve (c) kişinin ve ailenin maddi ve manevi
olarak gelişmesi ve korunması için gerekli olan şartların hazırlanması ile
ilgidir.
Şöyle sıralanabilir:
ii.
çalışma hakkı ve ödevi
iii.
toplu sözleşme hakkı
iv.
grev ve lokavt hakları
v.
sosyal güvenlik hakkı
vi.
sağlık hakkı
vii.
çevre hakkı
viii.
kadın hakları
ix.
çocuk hakları
x.
engelli hakları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder