17 Haziran 2014 Salı

Genel Devlet Teorisi - II 2014 Bahar Yarıyıl Sonu FİNAL Sınavı ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

T.C. İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ
2013-2014 Akademik Yılı Genel Devlet Teorisi - II
Bahar Yarıyıl Sonu (Final) Sınavı MODEL CEVAPLAR 9 Haziran 2014

1.Dialektik Materyalizm nedir, açıklayınız.

Felsefenin en temel sorularından biri, ruh/düşünce ile madde/doğa arasında varoluş yönünden ilişkidir. Evrendeki oluşumun menşei, ruh ve düşünce mi, yoksa madde ve doğa mıdır.

İdealist okul, evrenin en temel unsurunun manevi değerler, yani ruh olduğunu ileri sürer. Tek gerçek ruhtur ve madde üstün ruh tarafından yaratılmıştır. Ruh yaratılmamış olan, bağımsız tek gerçektir. Onun yarattığı madde ise, bağımsız asli bir varlığa sahip değildir.

Buna karşı, Materyalist okul evrenin madde yani doğadan oluştuğunu savunur. Madde/doğa tek gerçekliktir. Bağımsız ve asli bir varlık olarak mevcuttur. Duyular ile algılanan maddi dünya tek gerçekliktir. Ruh olarak iddia edilen manevi şeyler, maddenin doğa içerisinde çeşitli ve değişik görünümlerinden başka bir şey değildir. Düşünce maddi organik bir organ olan insan beynin bir ürünüdür. Yücelik veya kutsallık algısı insanın yarattığı bir yanılgınlıktır.

Marx materyalistir ve dialektiği materyalizme uygulamıştır.

Dialektik, eski yunandaki dialog yöntemine dayanır: birbirleri ile çelişen, düşüncelerin çatışması  ve çarpışması sonucunda düşünceyi bu çelişkilerin ötesine geçerek, bu birbirine zıt düşüncelerin arkasında saklı olan objektif gerçeği bulmaktır.

Hegel’in Alman idealist felsefesine esas teşkil etmiştir: mutlak değere sahip tek gerçek, manevi nitelikte olan “idée” yani düşüncedir. İdée zaman içerisinde gelişme sürecinden geçer. Doğanın, maddenin ve insanlık tarihinin birbirini takip eden gelişme ve olgunlaşma evrelerinde kendini gösterir ve ifadesini bulur. Düşüncenin ortaya çıktığı birbirini izleyen evreler, üç aşamalı bir olgunlaşma kuralına tabi olarak gelişir. Bunlar, tez, antitez ve sentezdir. Hegel’e göre, düşüncenin zaman içerisinde belli bir andaki durumu, kendi karşısına kendisi ile çelişen, ona zıt bir düşünce ortaya çıkarır. Böylece kendi antitezini yaratmış olur. Bunların çatışmasından ortaya çıkan çelişik durum ise, sentez safhasıdır. Böylece dialektik, zıtların daha yüce bir birlik içerisinde birleşmek için, birinin diğerinden doğduğu bir ilerlemeyi açıklar. İlk tez, ilk doğrulamadır. Bu ilk teyid zorunlu olarak kendisine zıt olanı, kendini reddedeni, ayni antitezini doğurur. Antitez de yine zorunlu olarak sentezi yaratır. Sentez reddin reddidir. Sentez, tez ile antitezin birbirleri içerisinde eridiği ve uzlaştığı bir son ve yüce bi sonuçtur. Bu gelişme çelişkilerin aşıldığı ve ortadan kaldırıldığı birbirini takip eden evrelerdir. Dialektiğin devrimci ve otodinamik bir süreç olduğunu gösterir. Düşünce böyle ilerler.

Marx’ın dialektiği klasik materyalizme uygulaması, mekanik materyalizmin ezeli geriye dönüş felsefesini yeni bir anlayışa getirir. Buna göre, maddeden oluşan evrende değişik olayların tezahürü bu atomlar arasındaki birleşimlerin sonucudur. Evrendeki atomların sayısı sınırsız olmadığı için, bu atomların birleşimleri de sınırlıdır. O halde, yeterince uzun bir zaman aralığının geçmesi ile, aynı devreden tekrar geçmek mümkündür. Tarih tekerrürden ibarettir. Evrende gelişme ve ilerleme yoktur ama sonsuz bir tekrar edilegelme olayı vardır. Marx, bunun böyle olmadığını kanıtlamıştır: madde sürekli hareket halindedir ve kendine özgü bir enerjisi vardır. Bu hareket gelişmeyi ve ilerlemeyi sağlayan bir olaydır. Maddenin hareket ve enerjisi dialektik ile devinir. Her sentez yenilik doğuran nitelikte bir değişmedir. Bu değişme hem niteliksel hem de niceliksel bir değişmedir. Marx’a göre, niteliksel değişiklikler, niceliksel değişikliklerden doğar. Böylece doğa sürekli bir hareket, değişme, yenilenme ve gelişme halindedir ve bunların özünde var olan çelişik güçlerin sentezi ile sert ve ani sıçramalar şeklinde ortaya çıkan bir sürekli değişme, gelişme ve ilerlemedir.

Marx, dialektik materyalizmi kullanarak, doğa olaylarını, insanlık tarihini ve kapitalizmi açıklamıştır. Felsefe tarihi ve tarih felsefesini yeniden eleştirisel yorumunu yapmıştır.

2. Marxizmde ‘yabancılaşma sorunu’ nedir, açıklayınız.

Marx'a göre ise, insan özgür doğmaz ama doğal yaşama halinde, doğanın kölesidir ve tamamen ona tabidir. Doğaya hakim olan yasaları keşfetmesi ve anlaması ile, kölelikten kurtulmaya başlar. Çünkü doğayı kendi amaçları için kullanmaya başlar, ondan yararlanır.
Ancak özel mülkiyetin gelişmesi ile, toprak sahipleri ile sahip olmayanlar arasında sınıflara bölünmüş toplumlar ortaya çıkmıştır. Bu kez insanlar kendi sosyal ve ekonomik şartlarının kölesi haline gelmiştir.
Sosyo-ekonomik ilişkilerin karmaşık hale geldiği sınıflara bölünmüş kapitalist toplum düzeninde bu köleleşmeyi, yabancılaşma kavramı ile tanımlar. Yabancılaşan insan, kendisini özgür ve yaratma gücüne sahip olarak doğaya hükmedebilen bir insan olarak görmeyen kişidir. Oysa insan emeği ile, çalışarak doğayı etkileyebilmiş ve doğa güçlerine hükmederek, yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamış ve doğa karşısında özgürleşmişti.
Kapitalizmde emekçi üretim araçlarına sahip olmadığı için, ürettiklerine de ekonomik olarak yabancılaşmıştır.
Üretim araçları üzerinde özel mülkiyete sahip olan kapitalist ile sahip olmayan işçi arasındaki sınıfsal ayrım, kapitalisti insanı insan yapan emekten; işçiyi de emeğinin yarattığı ürüne sahip olmak mahrum ederek, sosyal yabancılaşmaya iter.
Sosyo-ekonomik alt yapı ilişkilerindeki yozlaşma, üst yapı da bozar. Birbirine düşman iki sınıfın toplumsal mücadelesinde üst yapı kurumu olan devlet ekonomik bakımdan güçlü kapitalistin bir zorlama ve baskı aracı haline gelir ve siyasal yabancılaşmaya neden olur.
Kapitalizm safhasında, insan henüz tarihsel gelişimini tamamlamamıştır. Kendi gücünün ve üstünlüğünün tam bilincine varamamıştır. Daha henüz neye kadir olduğunu tam anlayamamış iken, kendi gücünü kendisinin dışında doğada görmüştür. Kendi zayıflığı ve eksikliğini din inancı ile kapatmaya çalışmıştır. Kendi dışında gördüğü tam anlayamadığı her şeyi, kendi yarattığı Tanrı imajı ile anlatmaya çalışmıştır. Böylece kendi yarattığı, olması gereken mükemmel ve güçlü bir Tanrı tasviri ile kendisini kandırmaya başlamıştır. Sonuçta Marx'a göre, din cehalettir, yozlaşmadır ve insanı yabancılaştırır. Din, insanı Tanrıya kul yapan bir köleliktir.

Kapitalizmde kölelikten kurtulmak ve özgürleşmek için, insanlar önce yaşama biçimlerini belirleyen objektif koşulların bilincine varmalıdırlar ve ancak o zaman bu koşulları değiştirerek sosyal determinizmin zincirini kırabilirler.

3.’Korporasyon’ nedir, özelliklerini belirtiniz.

Korporasyon meslek kuruluşudur ve Faşist devletin ekonomik yapısını oluşturur.

Özellikleri;
* Korporasyon, ilgili meslek kolunda çalışanların tamamını kapsar. Herkez zorunlu olarak dahil olur.
* Bu zorunluluk ilgili meslek kolundaki işçilerin yanında işveren ve diğer teknik elemanları da kapsadığı için, genellikle mesleklerarası bir kuruluş niteliğindedir.
*Korporasyonlarda teklik ve mecburilik ilkeleri uygulanır. İlgililerin istek veya iradesine bakılmaksızın o meslek kolundaki herkezi kapsadığı için, tekelleşir ve hakim durumdadır. Bir ulusal meslek kuruluşu olarak ortaya çıkar. Ayrıca, ilgili meslek kolunda faaliyet gösterenlerin istek veya iradelerine karşı da olsa, bu korporasyonların aldığı kararlar herkezi bağlar, bu kişiler için yasa güçündedir.

Faşist devlette herşey devlet içerisinde devlet içindir. Devlete karşı ve devlet dışında hiç bir şey olamaz. O halde korporasyonlar bir devlet organı olarak kurulur ve kamu kuruluşu olarak ekonomik işlev görür. Böylece devletin ve devlete hakim sınıfın , korporasyonlar aracılığı ile, ekonomik hayata hakim olması ve ekonomiyi yölendirmeleri sağlanmıştır. Korporatif sistem, siyasetin ekonomik ilişkilere hükmettiği bir sistem haline gelir.



4.’Sosyal devlet ilkesi’ ile ön görülen sosyal hak grupları nelerdir, açıklayınız.

Klasik liberal anlamda insan hakları bireylere devlet karşısında dokunulmaz özel alanlar sağlamaktadır. Böylece insan haklarının ilk amacı, devletin keyfi olarak güç kullanma potansiyelini ve kullanabileceği güç alanlarını sınırlamaktır. Bu devlete negatif bir yükümlülük getirir: bireyin hak ve özgürlüklerini tanımak, bunlara tecavüz etmemek, ve başkaları tarafından tecavüzü önlemek gibi.

Sosyal devlet ilkesi ise, devlete vatandaşlarını her bakımdan maddi ve manevi gelişmelerini sağlamak görevini yüklemiştir. Devlet yurttaşlarına bazı maddi ve ekonomik donanımlar sağlayarak sosyal refahı temin edecektir. Böylece bütün yurttaşların beden ve manevi sağlığı içince, insan onuruna yaraşır bir biçimde yaşamalarını sağlamakla yükümlüdür. Sosyal refah ve güvenlik için sosyo-ekonomik hakların içeriğini fiilen tesis etmek, insan ihtiyaçlarına cevap vermek düşüncesine dayanan sosyal devlet ilkesinin gereğidir. Sosyal devlet, bireyin esenliği ve iyiliği için sağlıklı ve onurlu bir hayatın maddi koşullarını hazırlamak görevi vardır.

Bu haklar, sosyal, ekonomik ve refah hakları şeklinde gruplandırılabilir. Bunlar (a) çalışanların statüleri ile; (b) ekonomik yapı ile; ve (c) kişinin ve ailenin maddi ve manevi olarak gelişmesi ve korunması için gerekli olan şartların hazırlanması ile ilgidir.
Şöyle sıralanabilir:
i.               eğitim öğrenim hakkı
ii.              çalışma hakkı ve ödevi
iii.            toplu sözleşme hakkı
iv.            grev ve lokavt hakları
v.              sosyal güvenlik hakkı
vi.            sağlık hakkı
vii.           çevre hakkı
viii.         kadın hakları
ix.            çocuk hakları

x.              engelli hakları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder