T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ HUKUK
FAKÜLTESİ
2012-2013 Akademik Yılı MİLLETLERARASI HUKUK – II :
Bahar Yarıyıl Sonu Sınavı CEVAP ANAHTARI 27 Mayıs 2013, saat 11:00-12:30
2012-2013 Akademik Yılı MİLLETLERARASI HUKUK – II :
Bahar Yarıyıl Sonu Sınavı CEVAP ANAHTARI 27 Mayıs 2013, saat 11:00-12:30
OLAY A:
Arkadya okyanusa
kıyısı olan bir kıta devletidir. Son senelerde uyuşturucu madde kaçakçısı olan
uluslararası kartelin hedefi haline gelmiştir. Seçim kampanyasında Arkadya'yı
uyuşturucu madde belasından kurtarmayı vaat eden Long John devlet başkanı
olarak seçilince, uluslararası kartele karşı savaş açmıştır. Arkadya kıyısından
150 mil açıklarda devriye gezen Sahil Güvenlik Birimleri, uyuşturucu madde
kaçakcılığı yaptığı şüphesi ile tutuklamak istedikleri Hombulu bayrağı taşıyan
bir sürat botunun açık denizlere kaçması üzerine, takip etmişler ve nihayet
komşu Hombulu devletinin karasularında yakalayarak arama yapmışlardır. Ancak
botun içerisinde kaçak uyuşturucu madde yerine ünlü sinema aktörü Mojo ile
yasak aşk yaşadığı metresini bulmuşlardır. Bu durumdan son derece rahatsız olan
Arkadya Sahil Güvenliği geri dönerken, Arkadya kıyısından 250 mil açıkta
seyreden Liberya bandralı bir yük gemisini izinsiz pornografik yayın yaptığı
şüphesi ile durdurup, aramak istemektedirler.
1.)
Arkadya'nın sürat botu olayındaki uluslararası hak ve yükümlülüklerini
tartışın.
Arkadya Sahil Güvenlik Ekibi,
kıyılarından 150 mil açıkta yetki icra etmek istemiştir. Buna hakkı var mıdır?
Devlet sadece iç suları ve
karasularından oluşan kendi deniz ülkesinde tam ve münhasır ülkesel egemenlik
haklarına sahiptir. Bu haklar yasal düzenleme ve icra yetkilerini de içerir. 1982 BM
DHS göre, karasularının azami genişliği 12 mil ile sınırlıdır.
O halde BİR OLASILIK: Arkadya Sahil Güvenliği açık
denizlerde devriye gezmektedir.
Açık denizler serbestlik
prensibine tabidir. Açık denizlerde seyreden gemiler ise, bayrağını taşıdığı
devletin münhasır yetkisine tabidir. Olayımızda, Bay Mojo’nun sürat botu
Hombulu bayrağını taşımaktadır. Ancak Sivil gemiler üzerinde bayrak devletinin
yetkisinin münhasırlığı iki istisnaya tabidir: ziyaret hakkı ve sıcak takip
Arkadya Sahil Güvenliğinin ziyaret hakkı var mıdır? Bu hak sadece savaş gemi ve uçakları ile
devlet güvenlik güçlerine tanınmıştır. Ancak ziyaret hakkını icra etmek ancak
belli sınırlı nedenlerle yapılabilir: mesela korsanlık, köle ticareti, izinsiz
yayın yapma şüphesi olan veya vatansız gemilere karşı kullanılır. Uyuşturucu
madde kaçakçılığı bunların içerisinde sayılmamıştır.
Ama uyuşturucu madde
kaçakçılığı istisnai yetki doğurur. (1988 BM Uyuşturucu Madde Kaçakçılığına
Karşı Sözleşme) İşbirliği yükümü altında olan bayrak devletinin rızası ile,
uyuşturucu kaçakçılığı yapan bir gemiye, olayımızda sürat botuna, Arkadya Sahil Güvenliğinin ziyaret hakkı
doğacaktır. Buna uymayarak kaçan sürat botunu sıcak takibe almak hakkı, ziyaret
hakkını icra etmenin bir doğal uzantısıdır.
Ancak İKİNCİ BİR OLASILIK: sıcak takip hakkının bağımsız
olarak ortaya çıkması durumudur:
Sıcak takip sahil devletinin bazı egemenlik yetkilerinin geçici
olarak açık denizlere teşmil etmesidir. Mojo’nun sürat botu gibi yabancı
bandralı geminin, sahil devleti Arkadya’nın hukukunu ihlal ettiği şüphesi ile
kaçmakta olduğu açık denizlerde takip edilmesidir. Bunun bir teamül kuralı
olduğu kabul edilir ve 1982 BM DHS düzenlenmiştir. Ancak sıcak takip sadece
belli şartlarda meşru bir hak olarak ortaya çıkar:
i.
Sıcak
takip sahil devletinin savaş gemileri veya Arkadya’nın Sahil Güvenlik botu gibi
resmi bir gemi tarafından yapılmalıdır.
ii.
Yabancı
geminin sahil devletinin iç hukukunu ihlal etmiş olmalıdır.
iii.
Bu ise,
sahil devletinin hangi hukuk ihlallerine
karşı uygulama ve icra yetkisine sahip olduğuna bağlıdır. Böylece ihlalin
nerede yapıldığının çok önemi vardır. Deniz ülkesi içerisindeki iç sular ve
karasuları bakımından egemenlik yetkileri tam ve münhasır iken, Bitişik bölgede
bu yetkiler gümrük, muhaceret, sağlık ve mali düzenlemeler ile sınırlıdır. O
halde, sıcak takip iç sular, karasuları, bitişik bölge veya takımada sularında
başlamalıdır.
iv.
Yabancı
gemiye önce görsel veya sesli ihtar verilmeli ve buna uymadığı takdirde
başlamalıdır.
v.
Takibi
sıcak yapan, onun sürekli ve kesintisiz olmasıdır.
Eğer Arkadya, karasularının
ölçülmeye başlandığı taban çizgisinden (esas hattan) itibaren 200 ile kadar bir
münhasır ekonomik bölge ilan etmiş ise, o zaman açık denizlerin bu
kesimlerindeki doğal kaynakların keşfedilmesi, kullanılması, muhafazası ve
işletilmesi amacıyla münhasır egemenlik yetkileri kullanabilir. Ayrıca münhasır
ekonomik bölgede, mutadis mutandis
(gerekli değişikliklerin yapıldığı şekli ile) bu bölgedeki hakları ihlal
edilmiş olan Arkadya sıcak takip yapabilir. Ama bu haklar doğal kaynaklara
ilişkin olacaktır. Yine de işlendiği
şüphesi olan uyuşturucu madde kaçakçılığı özel bir uluslararası düzenlemeye
sahiptir ve bayrak devleti Hombulu’nun rızası ile, güverteye ziyaret yetkisi
doğurur ve buna uymayarak açık denizlere kaçan sürat botunun arkasından sıcak
takip başlatmak hakkını Arkadya Sahil Güvenliğine verebilir. (İLK OLASILIKTAKİ
DURUM İLE AYNI)
Bununla beraber, bütün sıcak
takipler sadece açık denizlerde meşrudur ve bir başka devletin karasularının
sınırında kesilmelidir. Çünkü o devletin ülkesel egemenliğini ihlal eder.
Meşru veya haklı olmayan sıcak
takip, neden olduğu zarar ve kayıplar için tazminat sorumluluğu doğurur. O
halde Arkadya, Mojo’nun tazminat taleplerine maruz kalabilecektir.
2.)
Arkadya'nın Liberya bandralı yük gemisi ile ilgili yetkilerini değerlendirin.
1982 BM DHS, açık denizlerde
izinsiz radyo veya tv yayını yapan gemiler üzerinde, münhasır yetkisine tabi
oldukları bayrak devletinin dışındaki diğer devletlere ziyaret hakkını verir. (109.
Md) Bütün devletlerin açık denizlerde izinsiz yayınları engellemek için
işbirliği yapması istenir.
OLAY B:
Ukrayna'da eski
Sovyet askeri mühimmat deposundan bir nükleer başlığın kaybolması, Amerika
Birleşik Devletleri ve batılı müttefikleriyle İsrail'i alarma geçirmiştir.
Aşağıdaki olasılıkların uluslararası hukuk boyutlarını tartışınız.
3.)
Amerika Birleşik Devletleri, CIA'nin istihbarat raporlarına dayanarak, nükleer
başlığın Yemen'de üstlenen bir cihadist terör grubunun eline geçtiği iddiası
ile, bu gruba karşı Yemen'de beklentisel, ileriye yönelik bir tehdit durumunda
(pre-emptive) meşru müdafaa hakkını kullanmak istemektedir.
Burada söz konusu olan, bir
cihadist terör grubunun toplu imha silahını edindiği şüphesi ve bu silahı
ABD’ne karşı kullanacağı inancıdır. Soru 11 Eylül 2001 tarihinde ABD’de meydana
gelen terör saldırısından sonra, meşru müdafaa hukukunda köklü bir değişiklik
olup olmadığına ilişkindir.
2002 tarihli ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi, Bush
Doktrini olarak bilinen, pre-emptive
meşru müdafaa doktrini ile terörizme karşı savaş ilan etmiştir. Bununla ABD,
teröristlere karşı, Amerika ülkesi ve halkına bir zarar vermelerini engellemek
için, meşru müdafaa hakkını kullanarak ilk darbeyi vurabilecektir. Amerika’nın
‘haydut’ olarak tanımladığı bazı devletlerin sahip olduğu toplu imha
silahlarının teröristlerin eline geçmesinin ABD güvenliği için, büyük bir
tehlike oluşturduğu kabul edilir. Böylece, herhangi bir saldırının henüz vuku
bulmadığı ve hatta bir saldırının yakın gelecekte olmasının öngörülemediği ama
tedbir alınmazsa gelecekte bir noktada vuku bulması muhtemel bir saldırıya
karşı, bir müdafaa içerisinde ilk önleyici darbeyi vurarak, yakın olmayan
gelecekteki olası saldırının önüne geçmek hukuken meşrudur. Bu durum bir takım
varsayımları gerektirir: terörist ile toplu imha silahı arasında pozitif
bağlantı // bu bağlantının yarattığı tehlike ve // tehlikenin tehdit olarak
algılanmasında gelecekteki saldırının aciliyetinin gerekmediğidir.
Amerikan iddiaları içerisinde önsel, beklentisel, ileriye yönelik,
önleyici ve ilk darbe terimleri birbirine karıştığı için, önemli olan ayırım: 'acil olmayan ama gelecekte bir noktada olması öngörülen bir saldırıyı önlemek
için ilk darbeyi vurmak meşru müdafaadır' fikridir. İleriye yönelik, önleyici pre-emptive saldırıyı, beklentisel önleyici anticipatory saldırıdan ayıran temporal boyutudur. Tehdit, Tehlike görünümündedir.
O halde uluslararası hukukta ABD’nin elinde nükleer başlık olduğu şüphesiyle
cihadist terör grubuna Yemen’de müdafaa halinde ilk saldırı yapması meşru
mudur?
11 Eylül
saldırısından önce terörist saldırılara karşı kuvvet kullanmayı meşru müdafaaya
dayanarak haklı göstermeye çalışan örnekler çok sınırlıdır:
· İsrail, Atina hava alanında uçağına yapılan
terörist saldırıya karşı Aralık 1968’de Lübnan’ın Beyrut hava alanına saldırdı.
BM Güvenlik Konseyi kınadı.
· İsrail, 1985’de Tunus’daki Filistin Kurtuluş
Örgütü Genel Merkezine saldırdı. BM Güvenlik Konseyi kararı bunu meşru saymadı.
· ABD, Berlin’de askerlerine yapılan saldırı
üzerine 1986’da Libya’yı bombaladı. Güvenlik konseyi ABD+İngiltere+Fransa
vetosu yüzünden karar alamadı. Ama diğer devletler tarafından kınandı.
· ABD, eski başkan Bush’a karşı suikast
girişiminde bulunduğu iddiasıyla 1993’de Bağdat’ta Irak İstihbarat Örgütünün
merkezini bombaladı. Bu saldırı ciddi eleştiri almadı.
· ABD,
Tanzanya ve Kenya’daki büyükelçiliklerinin bombalanmasına karşı, Afganistan ve
Sudan’ı 1998’de vurdu. Tepki almadı.
Bu örneklerin
çoğunda, ABD ve İsrail saldırılarının önsel ve önleyici olduğunu ve gelecekteki
terör eylemlerini caydırıcı nitelikte olduğunu beyan ettiler. Ama diğer bütün
devletler bu saldırıları kuvvet kullanmayı içeren misilleme olarak uluslararası
hukuka aykırı gördüler.
11 Eylül
saldırısından sonra terörist saldırılara karşı kuvvet kullanmayı meşru
müdafaaya dayanarak haklı göstermek, BM Güvenlik Konseyinin 1368 (12 Eylül
2001) ve 1373 (28 Eylül 2001) kararlarında terörizmi uluslararası barış ve
güvenliğe karşı bir tehdit olarak
görmesi ile tartışılan bir mesele olmuştur. Ancak daha sonraki terör olayları
hakkında aldığı kararlar, “teröre karşı küresel savaş”ın barışçı yollarla
yapılmasına ilişkindir ve hiç bir şekilde 7. Bölüme atıf yapmamıştır. Diğer
devletlerin uygulamaları bakımından terör tehlikesine karşı önsel silahlı
kuvvet kullanılmasına yönelik bir eğilim gözlenmemiştir. Bush doktrinin BM
Şartının 51. Maddesi uyarınca meşru bir müdafaa sayılması mümkün değildir. Nitekim
bkz. Kongo Ülkesindeki Silahlı Eylemler (2005).
4.)
İsrail istihbarat servisi Mossad, nükleer başlığın Özgür Suriye Ordusu
içerisindeki Al Qaeda uzantısı bir grubun eline geçtiğini ve Suriye'deki
kargaşada edinilen bir orta menzilli yerden havaya füze ile İsrail'e atılmak
üzere olduğunu tespit etmiştir. İsrail Suriye'de belirlediği Al Qaeda
hedeflerine önsel, önleyici (anticipatory) meşru müdafaa durumunda silahlı
saldırı düzenleyerek nükleer başlığı imha etmek istemektedir.
Bu durumda nükleer başlığın Özgür Suriye Ordusunun içerisinde Al Qaeda
uzantısı bir grubun elinde bulunduğu ve İsrail’e atılmak üzere olduğu iddiası
vardır. O halde İsrail, Özgür Suriye Ordusunun henüz vuku bulmamış ama yakın
gelecekte olmasını kesin algısı ile beklediği bir saldırı tehdidine karşı anticipatory meşru müdafaa halinde
silahlı kuvvet kullanmak istemektedir. Burada acil bir terör saldırısı tehdidi ayırıcı unsurdur.
Saldırının henüz vuku
bulmadığı ama acil bir tehdit olarak algılandığı bir durumda, İsrail BM
Şartının 51. Maddesine dayanarak meşru müdafaa halinde nükleer başlığı imha
ederek saldırı tehdidini defetmek için önsel, önleyici saldırıda bulunabilir
mi?
Bu durum uluslararası hukukta oldukça tartışmalıdır. Bir görüş,
uluslararası hukukta bu durumu kapsayan bir teamüli meşru müdafaa hakkının
bulunduğunu ve Şartın 51. Maddesinin bu temüli meşru müdafaayı içerecek bir
şekilde geniş yorumlanması gerektiğini iddia eder. O halde burada ikili bir
test uygulanmalıdır:
İlk olarak, BM Şartının kabul edilmesinden önce uluslararası teamül hukukunda
meşru müdafaa vardı. Teamüli meşru müdafaanın unsurları, 1837 Caroline
Davasında ortaya konan, (i) aciliyet, (ii) zaruret veya gereklilik ve (ii) orantılılıktır. Bu şekilde İsrail, yakın zamanda olması kesin
bir algı ile beklenen ama henüz vuku bulmamış olan bir terör saldırısı
tehdidinin aciliyet ve zaruret şartlarını yerine getirdiğini kanıtlayıp, kendi
önsel, önleyici saldırısının bu tehdide orantılı olmasını sağlamalıdır.
Ancak halen bir ikinci
tartışma, kuvvet kullanma yasağının tek istisnası olan 51. Madde hükmü
içerisinde teamüli meşru müdafaanın korunup korunmadığı meselesidir. 51.
Maddeyi genişleterek yorumlayanlar, bu maddeyi yazanların niyetinin Caroline
doktinini kısıtlamak olmadığını savunurlar. Bu doktrin yakın gelecekte ve
olması kesin beklenen bir saldırı tehdidi bulunduğu durumlarda, meşru müdafaa
hakkının bulunduğu ve bu teamüli meşru müdafaanın 51. Madde içinde bir doğal
hak olarak korunarak devam ettiği öngörür. Nitekim 1986 Nikaragua davasında devletlerin
51. Maddenin meşru müdafaaya doğal bir hakkı olduğu ve bunun teamül niteliği
bulunduğunu söylemiştir.
Bu karşılık doktrinde hakim
olan diğer bir görüşe göre, 51. Maddenin hükmü açıktır: bir silahlı saldırının
vuku bulması halinde meşru müdafaa hakkı doğar. Bu hak Şartın 2(4).
Maddesindeki kuvvet kullanma yasağının bir istisnasıdır ve dar yorumlanmalıdır.
51. Maddede meşru müdafaa hakkına konulan sınırlamaların, eğer teamüli meşru
müdafaa bu sınırlamalardan muaf şekilde devam edecek olsaydı, o zaman bir
anlamı kalmazdı. Zaten Şartın yapıldığı tarihte teamül hukukunda meşru müdafaa
dar bir şekilde yorumlandığı için Şartta böyle düzenlendi.
Görüldüğü gibi,
tartışmalar uluslararası teamül hukukunun tespiti ve BM Şartının yorumlanmasına
indirgenmektedir. Özellikle doğal meşru müdafaa kavramının sabit mi, dinamik bir
kavram mı olduğu meselesi tartışmalıdır.
Devletlerin uygulamaları
bakımından gerçek örnekler oldukça sınırlıdır. Sadece ABD, İsrail ve İngiltere
bu doktrine dayanarak eylem yapmışlardır. Örnek İsrail’in 1981’de Iraq nükleer
reaktörünü bombalaması ve ABD’nin İran yolcu uçağını 1988’de körfezde düşürmesi. Ancak çok sayıda devlet önsel,
önleyici (anticipatory) meşru müdafaayı reddetmiştir. UAD ne Nikaragua ne de
Kongo davalarında bu hususta bir yorum getirmeye yanaşmamıştır. 118 Bağlantısız
devletler grubu 2005 Dünya Zirvesinde bu tür (anticipatory) meşru müdafaaya
karşı oldukları için, sonuç belgesi bu meseleyi içermemiştir. Pek çok sayıda
devlete göre, 51. Maddenin lafzi düzenlemesi hiç bir önsel, beklentisel veya
önleyici müdafaa saldırısını meşru kılmaz.
5.)
Türk istihbarat servisi MİT, nükleer başlığın Suriye tarafından Türkiye'nin
içerisine atıldığı ama çok eski ve paslı olduğu için patlamadığını ve buna
rağmen düştüğü evin enkazında dört kişilik bir masum ailenin ölmesine neden
olduğunu bildirmiştir. Türkiye, Suriye'ye karşı meşru müdafaa halinde silahlı
saldırı düzenleyerek, Suriye'yi işgal etmek ve Bashar al-Assad rejimini
devirmek istemektedir.
Burada Türkiye’ye karşı bir
saldırı eylemi vuku bulmuş ve ‘can ve mal kaybına’ neden olmuştur. Saldırının
Suriye tarafından yapıldığı iddia edilmektedir. BM Şartının 51. Maddesi
altında, Türkiye böyle haksız bir saldırıyı def’etmek üzere meşru müdafaa
içerisinde uygun olan karşı tedbirleri almaya hakkına sahiptir. Ancak teamüli
meşru müdafaaya uygulanan unsurların, 51. Madde içerisinde bulunduğu ve
alınacak karşı tedbirlerin meşruiyetinin şartlarını teşkil ettiği kabul edilir.
Bunlar (i) aciliyet, (ii) zaruret (gereklilik) ve (iii) orantılılıktır.
Dolayısıyla Türkiye, meşru müdafaa halinde Suriye’ye karşı silahlı kuvvet
kullanabilir.
Suriye’yi işgal amacı: Hukuka aykırı saldırıya karşı
alınacak silahlı tedbir savunma amaçlı olmalıdır. Bu ise, haksız saldırı karşı makul
oranda bir müdafaa eylemi kullanılmasını gerektirir. Olayımızda patlamayan bir
nükleer başlığın Türkiye’ye verdiği zarar ve zahiyat ile, Türkiye’nin meşru
müdafaa içerisinde Suriye’nin ülke bütünlüğü ve siyasi bağımsızlığına karşı bir
silahlı saldırı düzenleyerek işgal etmesi arasında orantılılık yoktur. 51.
Madde orantılılık ilkesine açık atıfta bulunmamıştır ama bir meşruiyet unsuru
olduğu teamül hukukunda tanınmıştır. UAD 1986 Nikaragua Davası kararı. O halde Türkiye'nin Suriye'yi işgal etmesi meşru müdafaanın amacını aşar ve saldırı suçu haline gelebilir.
Al Assad rejimini değiştirmek amacı: Bağımsız devletler
egemen eşittir. Müdahale etmemek prensibi uluslararası teamül hukukunun en
temel ilkesidir ve devletlerin ülkesel egemenliği prensibine dayanır. Her devlet,
egemenliğinden kaynaklanan bütün meselelerde serbest davranmak hakkına sahiptir.
Bu meseleler siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel meseleler ile dış
politikasını belirlemeyi içerir (1986 Nikaragua Davası). Hiçbir devlet bir
başka devletin iç işlerinde bu tür meselelerine karışamaz. Bir devletin
egemenlik yetkileri içerisinde bulunan bu hususlara bir başka devletin kuvvet
veya silahlı zorlama yolu ile müdahale etmesi uluslararası hukuka aykırıdır ve
uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanma yasağının ihlalidir (2(4). Madde). Dolayısı ile, rejim değişikliği uluslararası hukuka aykırıdır. Türkiye'nin, Al Assad
rejimini dışardan kuvvet kullanılarak veya tehdidi ile değiştirmeye yönelik hiç bir eylemi meşru müdafaa altında haklı gösterilemez ve saldırı suçunu teşkil edebilir. Örnekler ABD,
İngiltere ve müttefiklerinin Afganistan, Irak ve Libya’ya saldırısı