T.C. İNÖNÜ HUKUK FAKÜLTESİ HUKUK FAKÜLTESİ
ULUSLARARASI (KAMU) HUKUK-I
28 Ocak 2014
tarihli GÜZ Dönemi BÜTÜNLEME Sınavı Çözüm Önerileri,
1. Uluslararası hukukta yumuşak hukuk (soft law) nedir? Hukuki etkisi nedir?
Yumuşak hukuka örnekler veriniz. (10p)
Yumuşak
(esnek) hukuk, bağlayıcılık niteliği olmayan uluslararası hukuk metinlerinden
oluşur. Yazılıdır.
İki
şekilde algılanabilir:
Ya bunlar muhatap aldığı hukuk kişileri
için somut hak ve yükümlülükler içermeyen uluslararası metinlerdir. Üzerinde uzlaşılan,
arzu edilen ortak düzenlemelerdir. Ama bu tür hukuki düzenlemeler o kadar genel
veya belirsizdir ki, herhangi bir pratik hukuki içerik ve etkiye sahip
değildirler.
Ya da, yumuşak hukuk ile, normatif niteliği
bulunmayan bir takım arzu edilen değerler, yol gösterici ilkeler, fikir veya
düşünceler ve teklifler ifade edilir. Bunlar henüz kural olmak niteliğine sahip
değildir. Ama zamanla gelişerek sert hukuk
kuralı haline gelebilirler. Aslında hukuk değildirler, bir başka deyimle, de lege ferenda prensiplerdir,
bağlayıcılığı yoktur.
Hukuki etkileri bakımından, bu tür uluslararası yumuşak
hukuk belgeleri, bir teamül kuralının oluşması sürecindeki psikolojik
(subjektif veya manevi) unsurun opinio
juris sive necessitatis ortaya çıkmasına katkıda bulunabilirler. Diğer
yandan, bağlayıcılığı olmasa da, devletler tarafından bu inanç ile yeterli
süre, genellik ve tutarlılık içerisinde uygulanarak sert (hard) teamül kuralı haline gelerek bağlayıcılık niteliği
kazanmaları mümkündür. Böylece zamanla de
lege lata prensip haline gelebilirler.
Örnekler arasında, 1948 BM İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi, 1975 Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Helsinki
Konferansı Nihai Senedi, 1990 Yeni bir Avrupa için Paris Şartı, 1992 UNCED Rio
Çevre ve Kalkınma Bildirisi
2. Uti
possidetis ilkesi nedir? Gelişimini uygulanmasından örnekler ile
açıklayınız. (10p.)
Uti possidetis ilkesi, uluslararası hukukta
ülke kazanma veya ülke üzerinde mülkiyet -title-(sahiplilik)
iddialarının belirlenmesinde rol oynar. Kısaca, yeni kurulan bir devletin,
kendisinden bağımsızlığını kazandığı eski koloni ülkesinin sınırlarına saygı
göstermesi ve benimsemesidir. Böylece yeni bağımsızlığını kazanan bir sömürge
devleti, tek taraflı olarak mevcut koloni ülkesi sınırlarını değiştiremez.
İlk
kez Latin Amerika'da İspanyol imparatorluğunun yıkılmasından sonra eski
kolonilerin bağımsızlıklarını kazanmalarıyla ortaya çıkmıştır. Eski sömürgeler
ülkesel egemenliklerini, koloni sınırlarına saygı göstererek sınırlamışlardır.
Daha
sonra, Burkina Faso ile Mali arasındaki
Sınır Uyuşmazlığı Davasında, UAD uti
possidetis ilkesinin genel bir uygulamaya sahip olduğunu ve Latin Amerika
ile sınırlı olmadığını teyid etmiştir ve Afrika uyuşmazlığında uygulamıştır.
Nitekim,
Afrika Birliği'nin 1960 Sömürge Altındaki
Halklar ve Ülkelere Bağımsızlıklarının Verilmesi Bildirisi sınırlara saygı
ve ülke bütünlüğünü içerir.
Yine
Afrika'da, Benin ile Nijer arasındaki
Sınır Uyuşmazlığı Davasında
uygulanmıştır.
Latin
Amerika'da El Salvador ve Honduras arasındaki
Davada UAD, uti possidetis ilkesinin önemini vurgulamıştır. Bu davalarda
eski sömürge ülkelerinin bağımsızlıklarını kazandıkları tarihteki sınırlarının,
bu devletlerin arasındaki ihtilaflı topraklar üzerindeki egemenlik iddiaları
bakımından belirleyici olduğunu kabul etmiştir.
Avrupa'da
ise, Eski Yugoslav Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarının tanınması hakkında AB
tarafından kurulan Badinter Komisyonu,
Eski Yugoslav Federal Cumhuriyeti içerisindeki federe sınırların bağımsızlık
sürecinde değiştirilemeyeceğini kabul etmiştir. Aynı uygulama Sovyetler
Birliğinin dağılması sonrasında uygulanmıştır.
Aşağıdaki
dört sorudan sadece ÜÇ tanesini
cevaplayınız.
3. ‘A’ devleti ile ‘B’ devleti
aralarındaki uyuşmazlığı Uluslararası Adalet Divanı’na (UAD) sunmak üzere
anlaşmışlardır. ‘A’ devleti kendi yüksek mahkeme başkanı Bay ‘X’I Divan’a ad hoc yargıç olarak aday göstermiştir.
Ancak Yargıç ‘X’ hukuk kökenli değildir. İç hukukun ötesinde Uluslararası
Adalet Divanı’na sunulan delillerin hukuki değerlendirmesini yapmakta güçlük çekmektedir.
Bu deliller aşağıdaki belgeleri
içermektedir:
a. UAD’nin
daha önce benzeri bir konuda vermiş olduğu bir karar,
b. Birleşmiş
Milletler Genel Kurulu kararı
c. Tarafların
aralarında yapmış olduğu bir andlaşma
d. Bir
uluslararası hukuk uzmanı yazarın uluslararası dergide yayınlanmış makalesi,
e. Taraflardan
birinin Dişişleri Bakanı tarafından yapılan bir beyan
Yargıç ‘X’e uluslararası
hukukun kaynakları nelerdir ve bu delillerin hukuki değeri hakkında bilgi
veriniz. (30p.)
UAD’in
önüne gelen bir davada dayanacağı uluslararası hukukun kaynakları 1945 UAD
Statüsünün 38’inci maddesinde sayılmıştır:
i.
uluslararası
sözleşmeler
ii.
uluslararası
teamül (örf ve adet)
iii.
hukukun
genel prensipleri
iv.
yargısal
kararlar ve öğreti (doktrin)
genel
olarak uluslararası hukukun kaynaklarıdır. Bunlardan ilk üçü asli kaynaklar
olup, yargı kararları ile doktrin tali (ikinci) kaynaklardır.
a. UAD’nin daha önce vermiş olduğu benzeri bir
kararın emsal (örnek) olma olasılığı, UAD Statüsünün 59’uncu maddesi ile
ortadan kalkmıştır. Çünkü Divan kararları sadece o uyuşmazlığın tarafları
bakımından bağlayıcı hüküm doğurur. Böylece, stare decisis mümkün değildir. Ancak UAD’nın eski kararlarına, hukuki
istikrar ve güven adına göndermelerde bulunduğu görülmektedir. Ayrıca UAD’nin
görüşlerinde muhafazakar olduğu ve seneler içerisinde önemli sapmalar
içerisinde bulunmadığı gerçeği, bize geçmişteki kararların emsal değil ama rehberlik
edebileceğini göstermektedir.
b. BM Genel Kurulu kararı 38’inci maddede
uluslararası hukukun bir kaynağı olarak sayılmamıştır. Ancak eğer kesin
terimlerle kaleme alınmış ve oy birliği veya büyük bir çoğunluk ile kabul
edilmişse, içerdiği hükümler mevcut uluslararası teamülün beyanı şeklinde
algılanabilir. Yine oy birliği veya büyük bir çoğunluk ile kabul edilmişse, ve
devletlerin uygulaması ile uyum halinde olduğu takdirde, opinio juris sive necessitatis ifadesi olarak, uluslararası teamül
hukukunun oluşmasına katkıda bulunabilir. Bu bakımdan, BM Genel Kurul
kararlarının, bağımsız bir kaynak olmaktan çok, sınırlı hallerde uluslararası
teamül kurallarının beyanı ve yaratılmasında düşünülebileceği günümüzde yaygın
olarak kabul edilmektedir.
c. Taraflar aralarında yapmış olduğu bir
andlaşmanın hükümleri ile bağlıdırlar ve buradaki ilgili kurallar, hak ve
yükümlülükler asli hukuk kaynağı olarak uyuşmazlığa doğrudan uygulanır.
d. Uluslararası hukuk uzmanı tarafından bir
uluslararası hukuk dergisinde yayınlanan eser, uluslararası hukukun tali
kaynağı olarak nitelendirilebilir. Burada önemli olan, makale konusu görüşlerin
doğrudan uyuşmazlık konusu ile ilgisi ve yazarının görüşlerinde bilimsel
tarafsızlığıdır. Özellikle eğer çalışma bu alanda uluslararası teamül kuralının
varlığını araştırıyorsa, Divan tarafından böylesi bir teamülün hukuk kuralı
olarak varlığını tespit etmek ve içeriğini tanımlamak üzere tali bir kaynak
olarak kullanılabilir.
e. Taraflardan birinin Dışişleri Bakanının
yaptığı beyan, 38’inci maddede uluslararası hukukun bir kaynağı olarak
sayılmamıştır. Ancak bazı beyanlar belli şartlarda hukuki sonuçlar doğurabilir.
Şüphesiz Dişişleri Bakanından bir devleti temsil etmek yetkisi aranmaz. Önemli
olan bu beyanın tek taraflı mı, yoksa görüşmelerin bir parçası olarak mı
yapılmış olduğunun tespit edilmesidir. Uluslararası alanda her iki halde de
hukuki sonuçların ortaya çıktığına dair örnekler vardır. Ancak olayımızda bu
beyana verilecek ağırlığın, yapıldığı duruma göre belirlenmesi gerekir.
4. 1969 Viyana Andlaşmalar Hukuku
Sözleşmesinde yer alan bir andlaşmanın geçersizliğini ileri sürebilme nedenleri
nelerdir, açıklayınız. (30p.)
a. İç hukuk kurallarına aykırılık: 46.md, ilke
olarak, iç hukukun andlaşma akdetmeye ilişkin kuralları ihlal edilerek yapılan
bir andlaşmanın, bu nedenle geçersizliğinin ileri sürülemeyeceğini öngörür.
Bunun istisnası, iç hukuk kuralının temel öneme sahip esaslı bir kural olması
ve ihlalin iyi niyetle davranan herhangi bir devlete objektif olarak aşikar
olması halidir. 47. md, devletin temsilcisinin yetkisi üzerinde bulunan hususi
bir sınırlamaya uymamasının (ultra vires),
kendisi tarafından açıklanan andlaşma ile bağlanma rızasını geçersiz yapan bir
gerekçe teşkil etmeyeceğini söyler.
b. Hata: 48. md göre, hata ancak andlaşma
yapılırken ilgili devlet tarafından var olduğu farzedilen ve andlaşmayla
bağlanma iradesine temel teşkil eden bir olay veya durum ile ilgili olduğunda,
geçersizlik sebebi olur. Yoksa bir hukuk noktası veya uzlaşılan metne ilişkin
olan hatalar geçersizlik sebebi sayılmaz. Eğer bir devletin kendisi hataya
katkıda bulunmuş ise veya içerisinde bulunduğu şartlar o devleti muhtemel bir
hatanın varlığından haberdar edebilecek şekilde ise, hataya dayanarak
geçersizlik iddia edemez.
c. Hile: 49.md, bir devletin bir
andlaşmayı diğer bir görüşmeci devletin hileli bir davranışı sonucu yapmış olması
halinde, hile andlaşma ile bağlanma rızasını geçersiz kılan bir neden olarak
ileri sürebilir.
d. Temsilcinin ayartılması (yozlaştırılması):
50. md göre, bir devlet bir andlaşmayı diğer bir görüşmeci devletin
temsilcisini yozlaştırmak süretiyle yapmış ise, yozlaştırma andlaşma ile
bağlanma rızasını geçersiz kılan neden olarak ileri sürebilir.
e. Tehdit (zorlama, baskı): 51. md, devlet
temsilcisinin icbar edilmesi sonucu devletin andlaşma ile bağlanma rızasına
halel gelmesi andlaşmanın geçersizliğine neden olacaktır. Yine 52. md, devletin
icbar edilmesinin andlaşmayı hükümsüz kılacağını söyler. Çünkü BM Şartının
2(4). md kuvvet kullanma veya tehditi yasağını içerir. Ancak buradaki kuvvet
kullanma ekonomik ve siyasi zorlama ve baskıları kapsamaz.
f. Jus Cogens (emredici, buyruk ) kurallar:
53 ve 64. maddeler uluslararası hukukun emredici veya buyruk kurallarına aykırı
olan andlaşmaların batıl olacağını hükme bağlamıştır.
5. Uluslararası örgütlerin uluslararası
hukuk kişiliği varmıdır, neden?
Var ise, kapsam ve niteliği nedir?
Bu bakımdan, uluslararası sivil toplum
kuruluşlarının, var ise, uluslararası kişiliklerinden farklılık gösterir mi,
neden? (30p.)
Modern
uluslararası hukukta uluslararası örgütlerin hukuk kişiliği tanınır. Nitekim 1949
BM Hizmetinde Uğranılan Zararların Giderimi Davasında UAD tavsiye
kararında BM örgütüne uluslararası alanda haklar bahşedildiği ve borçlar
yüklendiği; bu hak ve yükümlülükleri ile uluslararası taleplerde bulunabileceği
ve bunları uluslararası mahkemeler önünde ileri sürebileceğini kabul etmiştir.
Ancak
uluslararası örgütlerin hukuk
kişiliğinin kapsam ve niteliği farklıdır: uluslararası hukukun asli süjesi
olan bağımsız devletlerin uluslararası kişiliği tam iken, uluslararası
örgütlerin hukuk kişiliği 'kurucu andlaşma'daki kuruluş konu ve amaçları ile
sınırlıdır. Bu yüzden kurucu belgelerinde devletler tarafından kendilerine
verilen amaçları yerine getirmek üzere sınırlı konularda "işlevsel
kişiliğe" sahiptirler. 1996 tarihli Silahlı
Çatışmalarda Devletin Nükleer Silahlar Kullanmasının Hukukiliğine İlişkin
Davada UAD, uluslararası örgütlerin kurucu belgelerindeki konu ve amaçlarla
sınırlı bir işlevsel kişiliğini teyid etmiştir.
Uluslararası
kişilik bakımından, uluslararası sivil
toplum kuruluşları farklıdır; bunların uluslararası hukuk kişiliği yoktur.
Uluslararası alanda faaliyet gösteriyor olsalar dahi, sivil toplum kuruluşları
iç hukuk düzeninin bir parçasıdır. Bireyler tarafından kurulduğu devletin iç
hukukuna tabidir. Bazı yazarlar, oldukça sınırlı da olsa, bunlarında uluslararası
örgütler gibi uluslararası kişiliğe sahip olduğunu iddia etmektedirler. Ancak
bu görüş doğru değildir: bir devletin iç hukukunda bireyler tarafından kurulan
özel nitelikteki tüzel kişilerin iç hukuktan aldıkları hak ve yükümlülükler ile
uluslararası kişilik kazanmaları mümkün değildir. Bunlara iç hukuk düzeninde
verilen imtiyaz ve bağışıklıklar ve ilgili devletin ihtiyarında tanınan kar
gayesi gütmeyen (charitable) tüzel kişilik tanınması bir uluslararası hukuki kişiliği
yaratmaz. Bunun tek tartışmalı istisnası Uluslararası Haç Örgütüdür.
6. Uluslararası hukukun en temel kişisi
olan devletin kurucu unsuru olan ülkesi nedir, tanımlayınız?
Uluslararası hukukta ülke (territory)
türleri –rejimleri- nelerdir, açıklayınız? (30p.)
Devletin ülkesi, üzerinde belli bir siyasi
otoriteye tabi sürekli bir insan topluluğunun yaşadığı sınırları belli bir
toprak parçasını ifade eder. Ancak ülke üç boyutlu bir kavramdır ve toprak
parçasını ifade eden kara ülkesinin yanısıra, deniz ülkesi ve hava ülkesini
içerir. Deniz ülkesi, coğrafi bakımdan bir bütün olan denizin karaya bitişik kesimidir.
Kara ülkesinin kıyısından itibaren karasularının dış sınırına kadar olan deniz
alanlarıdır. Hava ülkesi ise, kara ve deniz ülkesinin üzerindeki belli bir
yüksekliğe kadar olan hava sahasıdır. Devlet kara, deniz ve hava ülkesinde,
ilke olarak, mutlak ve münhasır egemenliğe sahiptir.
Uluslararası
hukukta dört ülke rejimi vardır:
Sahipli ülke (sovereign
territory), devletin kendi ülke sınırları içerisinde bulunan kara, deniz ve
hava sahasıdır ve burada bulunan herşey üzerinde egemenlik haklarından
kaynaklanan bir takım yetkilere sahiptir. Bunlar kural koyma (düzenleme),
yargılama (denetim) ve icra (uygulama) yetkileridir.
Özel statülü ülke, herhangi bir ülkeye ait
olmayan ve fakat özel bir statüye tabi olan ülkedir. Burada herhangi bir
devletin münhasır egemenlik hakkı yoktur. Eskiden Milletler Cemiyetinin vekalet
veya manda sistemi ile, BM vesayet sistemine tabi kılınan yerler özel statüye
haiz ülkeler idi. Yakın zamanda ise, BM yönetimi altına alınan Doğu Timor ve
Kosova bunun modern örnekleridir.
Sahipsiz ülke (terra
nullius), devletler tarafından hukuken kazanılmaya müsait olup da, henüz
daha hiçbir devletin ülkesel egemenliği altına alınmamış bir ülke toprağıdır.
Sahipsiz ülkenin boş toprak parçası olması gerekmez ama üzerinde örgütlenmiş
bir siyasal yapının bulunmadığı insan topluluklarının yaşadığı ülkeler de
sahipsiz olarak tanımlanarak, keşfedilmiş ve işgale uğramıştır. Mesela Afrika
kıtası ve Avustralya terra nullius olarak Avrupalı devletlerin egemenlik
iddialarına konu olmuştur.
Sahip olunamayan ülke (res communis), hiçbir devletin üzerinde iddia edemeyeceği, bütün
devletlere ortak olan alanlardır. Bunlar uluslararası toplumun tamamının
kullanımına açık olan yerlerdir, paylaşılamaz. Mesela açık denizler ve uzay
gibi.