30 Ocak 2014 Perşembe

ULUSLARARASI KAMU HUKUKU 28 Ocak 2014 tarihli GÜZ Dönemi BÜTÜNLEME Sınavı Çözüm Önerileri,

T.C. İNÖNÜ HUKUK FAKÜLTESİ HUKUK FAKÜLTESİ
ULUSLARARASI (KAMU) HUKUK-I
28 Ocak 2014 tarihli GÜZ Dönemi BÜTÜNLEME Sınavı Çözüm Önerileri,


1. Uluslararası hukukta yumuşak hukuk (soft law) nedir? Hukuki etkisi nedir? Yumuşak hukuka örnekler veriniz. (10p)
Yumuşak (esnek) hukuk, bağlayıcılık niteliği olmayan uluslararası hukuk metinlerinden oluşur. Yazılıdır.
İki şekilde algılanabilir:
Ya bunlar muhatap aldığı hukuk kişileri için somut hak ve yükümlülükler içermeyen uluslararası metinlerdir. Üzerinde uzlaşılan, arzu edilen ortak düzenlemelerdir. Ama bu tür hukuki düzenlemeler o kadar genel veya belirsizdir ki, herhangi bir pratik hukuki içerik ve etkiye sahip değildirler.
Ya da, yumuşak hukuk ile, normatif niteliği bulunmayan bir takım arzu edilen değerler, yol gösterici ilkeler, fikir veya düşünceler ve teklifler ifade edilir. Bunlar henüz kural olmak niteliğine sahip değildir. Ama zamanla gelişerek sert hukuk kuralı haline gelebilirler. Aslında hukuk değildirler, bir başka deyimle, de lege ferenda prensiplerdir, bağlayıcılığı yoktur.
Hukuki etkileri bakımından, bu tür uluslararası yumuşak hukuk belgeleri, bir teamül kuralının oluşması sürecindeki psikolojik (subjektif veya manevi) unsurun opinio juris sive necessitatis ortaya çıkmasına katkıda bulunabilirler. Diğer yandan, bağlayıcılığı olmasa da, devletler tarafından bu inanç ile yeterli süre, genellik ve tutarlılık içerisinde uygulanarak sert (hard) teamül kuralı haline gelerek bağlayıcılık niteliği kazanmaları mümkündür. Böylece zamanla de lege lata prensip haline gelebilirler.
Örnekler arasında, 1948 BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, 1975 Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Helsinki Konferansı Nihai Senedi, 1990 Yeni bir Avrupa için Paris Şartı, 1992 UNCED Rio Çevre ve Kalkınma Bildirisi
2. Uti possidetis ilkesi nedir? Gelişimini uygulanmasından örnekler ile açıklayınız. (10p.)
Uti possidetis ilkesi, uluslararası hukukta ülke kazanma veya ülke üzerinde mülkiyet -title-(sahiplilik) iddialarının belirlenmesinde rol oynar. Kısaca, yeni kurulan bir devletin, kendisinden bağımsızlığını kazandığı eski koloni ülkesinin sınırlarına saygı göstermesi ve benimsemesidir. Böylece yeni bağımsızlığını kazanan bir sömürge devleti, tek taraflı olarak mevcut koloni ülkesi sınırlarını değiştiremez.
İlk kez Latin Amerika'da İspanyol imparatorluğunun yıkılmasından sonra eski kolonilerin bağımsızlıklarını kazanmalarıyla ortaya çıkmıştır. Eski sömürgeler ülkesel egemenliklerini, koloni sınırlarına saygı göstererek sınırlamışlardır.
Daha sonra, Burkina Faso ile Mali arasındaki Sınır Uyuşmazlığı Davasında, UAD uti possidetis ilkesinin genel bir uygulamaya sahip olduğunu ve Latin Amerika ile sınırlı olmadığını teyid etmiştir ve Afrika uyuşmazlığında uygulamıştır.
Nitekim, Afrika Birliği'nin 1960 Sömürge Altındaki Halklar ve Ülkelere Bağımsızlıklarının Verilmesi Bildirisi sınırlara saygı ve ülke bütünlüğünü içerir.
Yine Afrika'da, Benin ile Nijer arasındaki Sınır Uyuşmazlığı Davasında uygulanmıştır.
Latin Amerika'da El Salvador ve Honduras arasındaki Davada UAD, uti possidetis ilkesinin önemini vurgulamıştır. Bu davalarda eski sömürge ülkelerinin bağımsızlıklarını kazandıkları tarihteki sınırlarının, bu devletlerin arasındaki ihtilaflı topraklar üzerindeki egemenlik iddiaları bakımından belirleyici olduğunu kabul etmiştir.
Avrupa'da ise, Eski Yugoslav Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarının tanınması hakkında AB tarafından kurulan Badinter Komisyonu, Eski Yugoslav Federal Cumhuriyeti içerisindeki federe sınırların bağımsızlık sürecinde değiştirilemeyeceğini kabul etmiştir. Aynı uygulama Sovyetler Birliğinin dağılması sonrasında uygulanmıştır.

Aşağıdaki dört sorudan sadece ÜÇ tanesini cevaplayınız.
3. ‘A’ devleti ile ‘B’ devleti aralarındaki uyuşmazlığı Uluslararası Adalet Divanı’na (UAD) sunmak üzere anlaşmışlardır. ‘A’ devleti kendi yüksek mahkeme başkanı Bay ‘X’I Divan’a ad hoc yargıç olarak aday göstermiştir. Ancak Yargıç ‘X’ hukuk kökenli değildir. İç hukukun ötesinde Uluslararası Adalet Divanı’na sunulan delillerin hukuki değerlendirmesini yapmakta güçlük çekmektedir.
Bu deliller aşağıdaki belgeleri içermektedir:
a.     UAD’nin daha önce benzeri bir konuda vermiş olduğu bir karar,
b.     Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararı
c.     Tarafların aralarında yapmış olduğu bir andlaşma
d.     Bir uluslararası hukuk uzmanı yazarın uluslararası dergide yayınlanmış makalesi,
e.     Taraflardan birinin Dişişleri Bakanı tarafından yapılan bir beyan
Yargıç ‘X’e uluslararası hukukun kaynakları nelerdir ve bu delillerin hukuki değeri hakkında bilgi veriniz. (30p.)
UAD’in önüne gelen bir davada dayanacağı uluslararası hukukun kaynakları 1945 UAD Statüsünün 38’inci maddesinde sayılmıştır:
i.               uluslararası sözleşmeler
ii.              uluslararası teamül (örf ve adet)
iii.            hukukun genel prensipleri
iv.            yargısal kararlar ve öğreti (doktrin)
genel olarak uluslararası hukukun kaynaklarıdır. Bunlardan ilk üçü asli kaynaklar olup, yargı kararları ile doktrin tali (ikinci) kaynaklardır.
a. UAD’nin daha önce vermiş olduğu benzeri bir kararın emsal (örnek) olma olasılığı, UAD Statüsünün 59’uncu maddesi ile ortadan kalkmıştır. Çünkü Divan kararları sadece o uyuşmazlığın tarafları bakımından bağlayıcı hüküm doğurur. Böylece, stare decisis mümkün değildir. Ancak UAD’nın eski kararlarına, hukuki istikrar ve güven adına göndermelerde bulunduğu görülmektedir. Ayrıca UAD’nin görüşlerinde muhafazakar olduğu ve seneler içerisinde önemli sapmalar içerisinde bulunmadığı gerçeği, bize geçmişteki kararların emsal değil ama rehberlik edebileceğini göstermektedir.
b. BM Genel Kurulu kararı 38’inci maddede uluslararası hukukun bir kaynağı olarak sayılmamıştır. Ancak eğer kesin terimlerle kaleme alınmış ve oy birliği veya büyük bir çoğunluk ile kabul edilmişse, içerdiği hükümler mevcut uluslararası teamülün beyanı şeklinde algılanabilir. Yine oy birliği veya büyük bir çoğunluk ile kabul edilmişse, ve devletlerin uygulaması ile uyum halinde olduğu takdirde, opinio juris sive necessitatis ifadesi olarak, uluslararası teamül hukukunun oluşmasına katkıda bulunabilir. Bu bakımdan, BM Genel Kurul kararlarının, bağımsız bir kaynak olmaktan çok, sınırlı hallerde uluslararası teamül kurallarının beyanı ve yaratılmasında düşünülebileceği günümüzde yaygın olarak kabul edilmektedir.
c. Taraflar aralarında yapmış olduğu bir andlaşmanın hükümleri ile bağlıdırlar ve buradaki ilgili kurallar, hak ve yükümlülükler asli hukuk kaynağı olarak uyuşmazlığa doğrudan uygulanır.
d. Uluslararası hukuk uzmanı tarafından bir uluslararası hukuk dergisinde yayınlanan eser, uluslararası hukukun tali kaynağı olarak nitelendirilebilir. Burada önemli olan, makale konusu görüşlerin doğrudan uyuşmazlık konusu ile ilgisi ve yazarının görüşlerinde bilimsel tarafsızlığıdır. Özellikle eğer çalışma bu alanda uluslararası teamül kuralının varlığını araştırıyorsa, Divan tarafından böylesi bir teamülün hukuk kuralı olarak varlığını tespit etmek ve içeriğini tanımlamak üzere tali bir kaynak olarak kullanılabilir.
e. Taraflardan birinin Dışişleri Bakanının yaptığı beyan, 38’inci maddede uluslararası hukukun bir kaynağı olarak sayılmamıştır. Ancak bazı beyanlar belli şartlarda hukuki sonuçlar doğurabilir. Şüphesiz Dişişleri Bakanından bir devleti temsil etmek yetkisi aranmaz. Önemli olan bu beyanın tek taraflı mı, yoksa görüşmelerin bir parçası olarak mı yapılmış olduğunun tespit edilmesidir. Uluslararası alanda her iki halde de hukuki sonuçların ortaya çıktığına dair örnekler vardır. Ancak olayımızda bu beyana verilecek ağırlığın, yapıldığı duruma göre belirlenmesi gerekir.

4. 1969 Viyana Andlaşmalar Hukuku Sözleşmesinde yer alan bir andlaşmanın geçersizliğini ileri sürebilme nedenleri nelerdir, açıklayınız. (30p.)
a. İç hukuk kurallarına aykırılık: 46.md, ilke olarak, iç hukukun andlaşma akdetmeye ilişkin kuralları ihlal edilerek yapılan bir andlaşmanın, bu nedenle geçersizliğinin ileri sürülemeyeceğini öngörür. Bunun istisnası, iç hukuk kuralının temel öneme sahip esaslı bir kural olması ve ihlalin iyi niyetle davranan herhangi bir devlete objektif olarak aşikar olması halidir. 47. md, devletin temsilcisinin yetkisi üzerinde bulunan hususi bir sınırlamaya uymamasının (ultra vires), kendisi tarafından açıklanan andlaşma ile bağlanma rızasını geçersiz yapan bir gerekçe teşkil etmeyeceğini söyler.
b. Hata: 48. md göre, hata ancak andlaşma yapılırken ilgili devlet tarafından var olduğu farzedilen ve andlaşmayla bağlanma iradesine temel teşkil eden bir olay veya durum ile ilgili olduğunda, geçersizlik sebebi olur. Yoksa bir hukuk noktası veya uzlaşılan metne ilişkin olan hatalar geçersizlik sebebi sayılmaz. Eğer bir devletin kendisi hataya katkıda bulunmuş ise veya içerisinde bulunduğu şartlar o devleti muhtemel bir hatanın varlığından haberdar edebilecek şekilde ise, hataya dayanarak geçersizlik iddia edemez.
c. Hile: 49.md, bir devletin bir andlaşmayı diğer bir görüşmeci devletin hileli bir davranışı sonucu yapmış olması halinde, hile andlaşma ile bağlanma rızasını geçersiz kılan bir neden olarak ileri sürebilir.
d. Temsilcinin ayartılması (yozlaştırılması): 50. md göre, bir devlet bir andlaşmayı diğer bir görüşmeci devletin temsilcisini yozlaştırmak süretiyle yapmış ise, yozlaştırma andlaşma ile bağlanma rızasını geçersiz kılan neden olarak ileri sürebilir.
e. Tehdit (zorlama, baskı): 51. md, devlet temsilcisinin icbar edilmesi sonucu devletin andlaşma ile bağlanma rızasına halel gelmesi andlaşmanın geçersizliğine neden olacaktır. Yine 52. md, devletin icbar edilmesinin andlaşmayı hükümsüz kılacağını söyler. Çünkü BM Şartının 2(4). md kuvvet kullanma veya tehditi yasağını içerir. Ancak buradaki kuvvet kullanma ekonomik ve siyasi zorlama ve baskıları kapsamaz.
f. Jus Cogens (emredici, buyruk ) kurallar: 53 ve 64. maddeler uluslararası hukukun emredici veya buyruk kurallarına aykırı olan andlaşmaların batıl olacağını hükme bağlamıştır.
5. Uluslararası örgütlerin uluslararası hukuk kişiliği varmıdır, neden?
Var ise, kapsam ve niteliği nedir?
Bu bakımdan, uluslararası sivil toplum kuruluşlarının, var ise, uluslararası kişiliklerinden farklılık gösterir mi, neden? (30p.)
Modern uluslararası hukukta uluslararası örgütlerin hukuk kişiliği tanınır. Nitekim 1949 BM Hizmetinde Uğranılan Zararların Giderimi Davasında UAD tavsiye kararında BM örgütüne uluslararası alanda haklar bahşedildiği ve borçlar yüklendiği; bu hak ve yükümlülükleri ile uluslararası taleplerde bulunabileceği ve bunları uluslararası mahkemeler önünde ileri sürebileceğini kabul etmiştir.
Ancak uluslararası örgütlerin hukuk kişiliğinin kapsam ve niteliği farklıdır: uluslararası hukukun asli süjesi olan bağımsız devletlerin uluslararası kişiliği tam iken, uluslararası örgütlerin hukuk kişiliği 'kurucu andlaşma'daki kuruluş konu ve amaçları ile sınırlıdır. Bu yüzden kurucu belgelerinde devletler tarafından kendilerine verilen amaçları yerine getirmek üzere sınırlı konularda "işlevsel kişiliğe" sahiptirler. 1996 tarihli Silahlı Çatışmalarda Devletin Nükleer Silahlar Kullanmasının Hukukiliğine İlişkin Davada UAD, uluslararası örgütlerin kurucu belgelerindeki konu ve amaçlarla sınırlı bir işlevsel kişiliğini teyid etmiştir.
Uluslararası kişilik bakımından, uluslararası sivil toplum kuruluşları farklıdır; bunların uluslararası hukuk kişiliği yoktur. Uluslararası alanda faaliyet gösteriyor olsalar dahi, sivil toplum kuruluşları iç hukuk düzeninin bir parçasıdır. Bireyler tarafından kurulduğu devletin iç hukukuna tabidir. Bazı yazarlar, oldukça sınırlı da olsa, bunlarında uluslararası örgütler gibi uluslararası kişiliğe sahip olduğunu iddia etmektedirler. Ancak bu görüş doğru değildir: bir devletin iç hukukunda bireyler tarafından kurulan özel nitelikteki tüzel kişilerin iç hukuktan aldıkları hak ve yükümlülükler ile uluslararası kişilik kazanmaları mümkün değildir. Bunlara iç hukuk düzeninde verilen imtiyaz ve bağışıklıklar ve ilgili devletin ihtiyarında tanınan kar gayesi gütmeyen (charitable) tüzel kişilik tanınması bir uluslararası hukuki kişiliği yaratmaz. Bunun tek tartışmalı istisnası Uluslararası Haç Örgütüdür.
6. Uluslararası hukukun en temel kişisi olan devletin kurucu unsuru olan ülkesi nedir, tanımlayınız?
Uluslararası hukukta ülke (territory) türleri –rejimleri- nelerdir, açıklayınız? (30p.)
Devletin ülkesi, üzerinde belli bir siyasi otoriteye tabi sürekli bir insan topluluğunun yaşadığı sınırları belli bir toprak parçasını ifade eder. Ancak ülke üç boyutlu bir kavramdır ve toprak parçasını ifade eden kara ülkesinin yanısıra, deniz ülkesi ve hava ülkesini içerir. Deniz ülkesi, coğrafi bakımdan bir bütün olan denizin karaya bitişik kesimidir. Kara ülkesinin kıyısından itibaren karasularının dış sınırına kadar olan deniz alanlarıdır. Hava ülkesi ise, kara ve deniz ülkesinin üzerindeki belli bir yüksekliğe kadar olan hava sahasıdır. Devlet kara, deniz ve hava ülkesinde, ilke olarak, mutlak ve münhasır egemenliğe sahiptir.
Uluslararası hukukta dört ülke rejimi vardır:
Sahipli ülke (sovereign territory), devletin kendi ülke sınırları içerisinde bulunan kara, deniz ve hava sahasıdır ve burada bulunan herşey üzerinde egemenlik haklarından kaynaklanan bir takım yetkilere sahiptir. Bunlar kural koyma (düzenleme), yargılama (denetim) ve icra (uygulama) yetkileridir.
Özel statülü ülke, herhangi bir ülkeye ait olmayan ve fakat özel bir statüye tabi olan ülkedir. Burada herhangi bir devletin münhasır egemenlik hakkı yoktur. Eskiden Milletler Cemiyetinin vekalet veya manda sistemi ile, BM vesayet sistemine tabi kılınan yerler özel statüye haiz ülkeler idi. Yakın zamanda ise, BM yönetimi altına alınan Doğu Timor ve Kosova bunun modern örnekleridir.
Sahipsiz ülke (terra nullius), devletler tarafından hukuken kazanılmaya müsait olup da, henüz daha hiçbir devletin ülkesel egemenliği altına alınmamış bir ülke toprağıdır. Sahipsiz ülkenin boş toprak parçası olması gerekmez ama üzerinde örgütlenmiş bir siyasal yapının bulunmadığı insan topluluklarının yaşadığı ülkeler de sahipsiz olarak tanımlanarak, keşfedilmiş ve işgale uğramıştır. Mesela Afrika kıtası ve Avustralya terra nullius olarak Avrupalı devletlerin egemenlik iddialarına konu olmuştur.

Sahip olunamayan ülke (res communis), hiçbir devletin üzerinde iddia edemeyeceği, bütün devletlere ortak olan alanlardır. Bunlar uluslararası toplumun tamamının kullanımına açık olan yerlerdir, paylaşılamaz. Mesela açık denizler ve uzay gibi.