T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ
2012-2013 Akademik Yılı MİLLETLERARASI HUKUK
– II:
Bahar Yarıyıl Sonu BÜTÜNLEME Sınav Soruları 26
Haziran 2013, 11:00-12:45
1.)
Uluslararası Adalet Divanın yetkisinin dayandığı esaslar nelerdir? Örnekler ile
tanımlayınız. (10 p)
MODEL
CEVAP: UAD'nın
yetkisinin dayandığı esaslar iki
türlüdür: a. Devletler arasındaki uyuşmazlıklara bakma kapasitesi + b. Tavsiye
niteliğinde kararlar verme kapasitesi
a. Çekişmeli davalardaki yetkinin esasları
nelerdir?
UAD Statüsüne göre, sadece devletler Divan
önünde çekişmeli davaların tarafı olabilir ve Divan'nın bu tür davalardaki
yetkisi ilgili devletlerin rızasına tabidir.
Rıza
Prensibi: UAD'nın
önüne gelen bir davaya karışan bütün devletlerin rızası gerekir, yoksa Divan'ın
karar verme yetkisi de yoktur. Teamül kuralı olarak teyidi için 1923 tarihli Doğu Carelia davasında
UDAD'nın tavsiye kararı.
UAD Statüsünün 36 (1). md göre, UAD yetkisi,
davaya taraf olan devletlerin rızasına dayanır. Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Rwanda arasındaki 2006 tarihli Kongo
Ülkesindeki Silahlı Faaliyetler davasında, UAD yetkisinin daima davaya
taraf olacak devletlerin yetkisine dayanması gerektiğini söylemiştir.
aa.
Rızanın ifade edilme yolları nelerdir?
1. Tahkimname: Uyuşmazlığa taraf olan devletler arasında
yapılan bir hususi anlaşma ile uyuşmazlıklarını Divan'ın yetkisine
sunmalarıdır. Bu hususi anlaşmaya compromis
denir.
2. Yetki maddesi (tahkim kaydı): Bir uluslararası andlaşmada bulunan yetki
maddesi (compromissory clause) ile,
eğer andlaşmanın uygulanması veya yorumundan ötürü bir ihtilafın vuku bulması
halinde, ihtilafa taraf devletin tek taraflı olarak bunu UAD'na sunması ve
diğer sözleşmeci devletlerin bu zorunlu yetkiyi (andlaşma hükmü) ile kabul
etmiş olmasıdır. Bu modern çok taraflı andlaşmalarda yaygın bir çözüm
yöntemidir. Örneğin, Bosna Herzeg ve
Yugoslavya arasındaki 1996 Soykırım Sözleşmesinin Uygulanması davasında,
UAD'nin yetkisi 1948 Soykırım Sözleşmesinin IX. md'sine dayandırılmıştır.
3. Forum Prorogatum İlkesi: Divan önünde tek taraflı başvuru ile
açılmış bir davada, davalı devletin açık veya üstükapalı (zımni) olarak
rızasını vererek Divanın yetkisini sonradan (dava açıldıktan sonra)
tanımasıdır. Bu eylem, işlem veya beyanla olabilir. Davalı devletin, sadece
Divanın yetkisine itiraz etmemiş olması yetmez ama gerçek bir rızanın olması
gerekir. Bu durum divanın içtihatlarında çok ender görülür: 1927 Filistin Mavrommatis Imtiyazları
davası, 1928 Polonya'nın Yukarı
Silesia'da Azınlık Hakları davası ve 1948
Korfu Boğazı davası var olan üç örnektir.
4. Zorunlu yetki (optional clause):
UAD Statüsünün 36(2)&(3). md'si uyarınca Divan'ın yetkisinin ihtiyari
beyanla kabul edilmesi durumudur. Bu durumda bir hususi anlaşma yapılmasına
gerek kalmadan Divan'ın yetkisi ipso
facto zorunlu olarak aşağıdaki durumları içeren bütün hukuki uyuşmazlıklar
bakımından tanınmıştır:
* bir andlaşmanın yorumlanması
* bir uluslarası hukuk meselesi
* bir uluslararası yükümlülüğün ihlalini
oluşturan herhangi bir olayın varlığı
* bir uluslararası yükümlülüğün ihlali için
yapılması gereken tamirin niteliği ve kapsamı
Devletler, Divan'ın yetkisini tanıdıklarına
ilişkin tek taraflı beyanlarını BM Genel Sekreterliğine verirler. Bu güne kadar
66 devlet bunu yapmıştır ve aralarında İngiltere dışında başka bir Güvenlik
Konseyi daimi üyesi yoktur.
Bu beyanın hukuki etkisi,
* Her ne kadar beyan tek taraflı ise de,
Divan'ın yetkisini böyle bir ihtiyari beyanla kabul eden devletler arasında iki
taraflı bir ilişki doğurur.
* Divan bir kez davayı ele aldıktan sonra,
beyanın geri çekilmesi davayı sona erdirmez.
* Karşılıklılık
ilkesi: Divan'ın zorunlu yetkisini kabul bir devlet, bunu sadece aynı
yükümlülüğü kabul eden diğer devletler ile ilişkileri bakımından sınırlı olarak
yapmıştır. 36(3). md'e göre, ilgili devletler beyanlara çekince koyup koymamak
kadar, hem yetkiyi tanımanın karşılıklılığı ve hem de zaman boyutu bakımından
istedikleri çekinceyi koymakta serbestirler.
b. UAD'nın Tavsiye Niteliğinde Karar Verme
Yetkisi
96(1). md uyarınca, BM Genel Kurulu ve
Güvenlik Konseyi UAD'na tavsiye niteliğinde görüş sorabilirler.
96(2). md uyarınca, BM'in diğer organları ve
özel teşkilleri aynı şeyi BM Genel Kurulu tarafından kendilerine verilen
yetkiyle yapabilirler.
Yakın geçmişteki en önemli iki örnek, 2004 tarihli İsrail tarafından İşgal
Altındaki Filistin Topraklarında Duvar İnşa Edilmesinin Hukuki Sonuçları Davası
ve 1996 tarihli Nükleer Silahların
Kullanılması ve Tehditinin Hukuka Uygunluğu Davasıdır.
Unutulmaması
gereken, UAD'nin yetkisi herhangi bir uyuşmazlığı çözmek değil ama sadece
kendisine sorulan soru hakkında hukuki mütalaa vermektir. Bu yüzden talepleri
her zaman red etmek hakkına sahiptir.
2.) A devleti, komşu B devletinde üstlenen
bir uluslararası uyuşturucu kartelinin kaçakçılığına maruz kalmıştır. A
devletinin güvenlik güçleri, kartelin uyuşturucu madde üretim tesislerini imha
etmek üzere, rızasının hilafına B devletine girmişlerdir. B devleti derhal
meseleyi BM Güvenlik Konseyine götürür ve Güvenlik Konseyinden bozulan uluslararası
barış ve güvenliğin yeniden tesisi için müdahale etmesi ister.
Güvenlik
Konseyinin alması beklenen tedbirler nelerdir? Örnekler ile açıklayınız. (15 p)
MODEL CEVAP: BM Güvenlik Konseyinin önüne iki devlet
arasında silahlı çatışma durumu gelmiştir. Olayda A devleti, uluslararası
kaçakçılık yapan bir kartelin
uyuşturucu madde üretim tesislerini yok etmek için güvenlik kuvvetlerini
B devleti ülkesi içerisine göndermiştir. Burada Güvenlik Konseyinin
uluslararası barış ve güvenliği temin etmekteki rolü sorulmaktadır.
Güvenlik
Konseyi için ilk yapılması gereken,
mevcut durumun barışı tehdit eden, barışı bozan veya saldırı fiilini oluşturan
bir durum olup olmadığını BM Şartının 39. md'si altında tespit etmekdir.
Bu üç
kategori içerisinde barışın tehdit edilip edilmediğinin tespiti,
Güvenlik Konseyi tarafından uygulamada en sık başvurulan yöntemdir. Çünkü
hukuki tanımlamaya en az elverişli ve dolayısıyla en çok siyasi esneklik içeren
tespit şeklidir. Güvenlik Konseyi sadece uluslararası barışı değil ama bölgesel
barışı tehdit eden pek çok durumu bu kategoride değerlendirmiştir; öyle ki bazı
devletlerin içerisinde meydana gelen sivil ve hatta sosyal ayaklanmaları
barışın tehditi olarak görmüştür. Örneğin, Somalya'daki
iç savaş hakkındaki 1991 kararı, Haiti'de
demokratik yollarla seçilen hükümete karşı tehdit hakkındaki 1993 kararı ve
Sudan'nın Darfur eyaletindeki iç
karışıklıklar hakkındaki 2004 kararı. Özellikle 11 Eylül 2001 tarihinden
sonra bütün terör eylemlerini her şekilde uluslararası barışın tehditi olarak
tanımlamıştır. Hatta Kuzey Kore'nin
nükleer denemelerini ve uzun menzilli füze faaliyetlerini 2009 tarihli bir
kararında uluslararası barış ve güvenliğe tehdit olarak görmüştür.
Buna karşılık
sadece dört olayda uluslararası barışın bozulduğuna karar vermiştir: Kuzey Kore'nin Güney Kore'yi işgal ettiğine
ilişkin 1950 tarihli kararı, Irak'ın
Iran'ı işgal ettiğine ilişkin 1982 kararı, Arjantin'in İngiliz Falkland Adalarını işgal ettiğine ilişkin 1982
kararı ve Irak'ın Kuwait'i işgal
ettiğine ilişkin 1990 kararıdır.
Durumun saldırı
fiilini teşkil etmesinin tespitinde BM
Genel Kurulunda 1974'de kabul edilen 3314 sayılı Saldırının Tanımı Kararı
yol gösterse bile, bu tanım meselesi uluslararası suç oluşturduğu için
fevkalade tartışmalıdır. Bu yüzden Güvenlik Konseyi şimdiye kadar sadece üç
devleti saldırgan ilan etmiştir: Israil,
Güney Afrika ve Rhodesia.
Bu tespiti yaptıktan sonra, durumun
vahametine göre,
ya BM
Şartının 7. bölümü altında bir tavsiyede bulunmadan veya tedbir kararı almadan
önce, 40. md uyarınca durumun
kötüleşmesini önlemek üzere geçici tedbirlere karar verebilir; ki bunlar
genellikle ateşkes ve geri çekilmedir;
ya da 41 ve 42. md'ler altında uluslararası
bariş ve güvenliğin korunmasına ilişkin ne tür tavsiyelerde bulunacağına veya
hangi tedbirleri alacağına karar verir.
41. md ile Güvenlik Konseyi, silahlı kuvvet kullanmayı
içermeyen tedbirlerin üye devletler tarafından uygulanmasına karar verebilir.
Bunlar kısmen tamamen ekonomik ilişkilerin kesilmesi, demir yolu, deniz yolu,
posta, telgraf, radio, ve diğer iletişim ile diplomatik ilişkilerin kesilmesi
olabilir. Örneğin soğuk savaş döneminde 1966
Rhodesia'ya karşı alınan tedbirler ve 1977'de
Güney Afrika Cumhuriyeti'ne karşı alınan tedbirler. Veya yakın zamanda Irak, Yugoslavya, Liberya, Sierra Leone,
Iran ve Kuzey Kore'ye uygulanan ekonomik yaptırım ve ambargolar.
Eger bu seviyede tedbirler başarısız olursa, bu durumda 42. md altında uluslararası barış ve güvenliğin korunmasını
sağlamak için, hava, deniz veya kara güçleri kullanmak suretiyle her türlü
gerekli tedbirleri alabilir. Bu tür tedbirler, üye devletlerin hava, deniz ve
kara kuvvetlerinin albuka ve diğer operasyonlarını da içerir. Gerçekte bu
hükmün lafzen kullanılması 7. Bölüm altında BM ordusunu gerektirdiği için,
örneğin bir Kore savaşı (1950) veya Irak'a karşı Körfez savaşı (1990),
Güvenlik Konseyinin bu madde ile bir veya bir grup devlete yetki vermesiyle
olmuştur. Soğuk savaş sonrası uygulamalarında NATO, Afrika Birliği, Amerikan
Devletleri Örgütü gibi bölgesel örgüleri de 7. Bölüm uyarınca yetkilendirdiği
görülmektedir.
BM daimi
ordusunun kurulamaması yüzünden, bu husustaki olağan uygulama uyuşmazlığa taraf
olan olan A ve B devletlerini BM Barış
Gücü bulundurmaya ikna etmek olurdu. Bu bakımdan barış gücü, Kıbrıs ve Kongo gibi ihtilaflarda başarıyla kullanılmıştır.
3.) X
devletinin açık denizlere kıyısı vardır ve deniz ülkesine sahiptir.
Deniz ülkesi
nedir? Genişliği ve sınırları nasıl belirlenir? Hukuki statüsünün tabi olduğu
rejim nedir? (15 p)
MODEL CEVAP: Devletin
deniz ülkesi, coğrafi bakımdan bir bütün olan denizin kıyıya bitişik kesimidir.
Devletin deniz ülkesi, kara ülkesinin kıyısından itibaren karasularının dış
sınırına kadar olan deniz kesimlerini içerir. Bu deniz kesimlerine iç sular ve karasularının yanında, takımada
suları ve boğazlar da dahildir.
Devletin
deniz ülkesinin sınırları ve deniz
kesimlerinin hukuki statüsü
uluslararası teamül hukuku ile bir dizi andlaşmalar ile oluşturulan rejime
tabidir. Bunlar 1958 Cenevre
Sözleşmeleridir: Karasuları ve Bitişik Bölge Sözleşmesi, Kıta Sahanlığı
Sözleşmesi, Açık Denizler Sözleşmesi, ve Açık Denizlerde Balıkçılık ve Canlı
Kaynakların Korunmasına dair Sözleşmedir. Cenevre sözleşmeleri, Üçüncü Deniz
Hukuku Konferansı sonunda imzalanan 1982
BM Deniz Hukuku Sözleşmesi ile yenilenmiştir.
*İç sular,
karasularının iç sınırı ile kara ülkesi arasında kalan deniz kesimidir.
Karasularının iç sınırı yani iç suların bittiği yer, ‘esas hat’ ile belirlenir.
Esas hattın berisindeki kara ülkesi kıyısına bakan deniz kesimi iç sular;
ötesinde açık denize doğru uzanan kesimleri ise karasularıdır.
Kara
ülkesi sahillerinin düz olduğu hallerde, esas
hat (taban çizgisi) kıyının suların en çok çekildiği noktasından geçer.
Kıyının fazla girintili çıkıntılı ve parçalanmış olduğu veya kıyının hemen
yakınında adalar, sığlıklar veya kayalar bulunduğu hallerde, kıyının uygun
noktalarını birleştiren ‘düz hatlar’
esas alınarak saptanır.
İç
sular kara ülkesinin deniz ülkesindeki bütünleşmiş uzantısıdır ve hukuki rejimi
devletin kara ülkesine tabidir: devlet kara ülkesinde sahip olduğu tam ve
münhasır egemenliğe sahiptir ve kara ülkesindeki yetkilerini aynı şekilde
kullanır. Bunun tek istisnası, ciddi
tehlike veya zaruret halinde iç sularda sığınma arayan gemilere verilen haktır.
**Karasularının
genişliği hususunda 3 milden 200 mile kadar uzanan talepler tartışmalar
yaratmıştır. 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesinde devletlerin kendi karasularının
genişliğini esas hatlardan itibaren 12 deniz miline kadar saptama hakkını kabul
etmiştir. Ancak bu azami genişliktir ve kıyıları yanyana ve karşı karşıya olan
devletler arasında karşılıklı anlaşma ve belli kurallar çerçevesinde
sınırlandırmayı gerektirir.
Sahil devletinin karasuları üzerinde
egemenliği, deniz yatağı, yer altı ve üstü ile üzerindeki hava sahasına teşmil
eder. Ancak sahil devletinin yetkileri tam ve münhasır değildir, uluslararası
teamül hukukunda deniz ulaşımının serbest ve kesintisiz olması amacıyla,
yabancı gemilerin zararsız geçiş hakkına
tabidir. Karasularından geçiş, kıyı devletinin barışına, hukuk düzenine
ve güvenliğine halel getirmediği
takdirde zararsızdır. Kıyı devleti zararsız olmayan geçişi ertelemek hakkına
sahiptir.
Karasularının bir parçasını oluşturan boğazlardan
uluslararası ulaşım serbestliğini temin edebilmek için ise, bütün gemiler ve
uçakların transit geçiş hakkına
sahip olduğu kabul edilir. Transit geçişin zararsız olması şartı
yoktur ama sürekli ve çabuk olması gerekir.
4.) Y
devleti, komşusu Z devletindeki ayaklanmayı fırsat sayarak, saldırmıştır.
Uluslararası toplum bunu saldırı suçu olarak görmekte ve faillerinin bireysel
cezai sorumluluk ile uluslararası yargıya tabi olacağını iddia etmektedir.
Saldırı
suçunun bir uluslararası suç olarak (tarihsel ve güncel) hukuki dayanağını
açıklayınız. (10 p)
Saldırı uluslararası ceza hukukunda tartışmalı bir suçtur. Saldırının
uluslararası teamül hukukunda suç olarak tanımlandığı iddia edilir.
Ancak ilk defa İkinci Dünya Savaşından sonra, Nuremberg Uluslararası
Askeri Mahkemesi önünde "barışa karşı suçlar" olarak
yargılanmıştır. Nuremberg Uluslararası Askeri Mahkemesi Statüsünün 6 (a). md'de
barışa karşı suçları, 'saldırı savaşını planlama, hazırlama, başlatma veya icra
etmek ya da burada bahsedilen fiillerden herhangi birinin gerçekleşmesi
amacıyla müşterek bir plan ve ya tertibe katılmak' olarak ifade edilmiştir.
Benzeri hükümler Tokyo Uluslararası Askeri Mahkemesi Statüsünün 5
(a). md ile, Kontrol Konseyi Düzenleme No. 10'da yer almıştır. Ancak
İkinci Dünya Savaşından önce, 1928 Kellogg-Briand Paktı savunma amaçlı olmayan
kuvvet kullanmayı hukuka aykırı ilan etmiş ise de, bu ihlalin cezai sorumluluğu
içerdiğini söylemek mümkün değildir.
Ne Nuremberg ne Tokyo Uluslararası Askeri
Mahkemesi Statüleri, ne de Kontrol Konseyi Düzenleme No. 10 saldırı suçunun
doğrudan tanımını yapmıştır. 1950'lerde bir daimi uluslararası ceza
mahkemesi düşüncesi ilk ortaya atıldığı zaman saldırının tanımı en önemli
uyuşmezlık konusu oldu. Bu durum BM Genel Kurul 1974 tarih ve 3314 sayılı
Kararı ile saldırının tanımı yapılana kadar böyle idi. Ancak bu tanım
saldırı suçu için yapılmış bir tanım değildir. Yaygın olarak kabul edilen bir
tanım da olmamıştır.
Yakın zamanda ise, ne Eski Yugoslavya ve Rwanda Uluslararası Ceza
Mahkemelerinin, ne de Sierra Leone için Özel Mahkemenin saldırı suçu üzerinde
yetkisi vardır.
Uluslararası Ceza Mahkemesi için Roma Statüsü ise, 5 (1). mad'de saldırı
suçu üzerinde yetkisi bulunduğunu göstermektedir. Ama 5(1). md'nin verdiği
yetkiyi, 5(2). md saldırı suçunun yapılması şartına bağlamıştır. Bu bakımdan, saldırı
suçu 2010 tarihli Roma Statüsünü Gözden Geçirme Konferansında alınan bir karar
ile, 8(bis) md'de tanımlamıştır. Bu tanım zaten tartışmalı olan ve
uygulamada kabul görmemiş olan 1974 tarihli BM Genel Kurulunun 3314 sayılı
Kararına dayandırmıştır. Uluslararası Ceza Mahkemesinin saldırı suçunun
üzerindeki bu yetkisini 1 Ocak 2017'den sonra kullanabilecektir.