24 Ocak 2013 Perşembe

ERÜ Hukuk Fakültesi Öğrencilerinin dikkatine: Milletlerarası Hukuk-I Bütünleme sınavı 28 Ocak 2013


ERÜ Hukuk Fakültesi Milletlerarası Kamu Hukuku-I 2012-13 Güz yarıyılı bütünleme sınavının (28 Ocak 2013) kapsamı aşağıdaki konular ile sınırlıdır:


1. Uluslararası hukukun kaynakları
2. Uluslararası Andlaşmalar
3. Uluslararası hukukun iç hukuk ile ilişkisi
4. Uluslararası hukukun kişileri
5. Tanıma ve ardıllık
6. Ülkesel egemenlik
7. Devletin yetkisi
8. Yetkiden muafiyet
9. Devletin sorumluluğu
10. Diplomatik himaye

18 Ocak 2013 Cuma

SINAV SONUÇLARI AÇIKLANDI: Milletlerarası Kamu Hukuku - I 2012-2013 GÜZ Yarıyılı Sonu Sınavı Sonuçları İlan Edildi.


ERÜ Hukuk Fakültesi Milletlerarası Kamu Hukuku - I2012-2013 Akademik Yılı GÜZ Yarıyılı Sonu SINAV SONUÇLARI 19 Ocak 2013 tarihi itibarıyla ilan edilmiştir.

15 Ocak 2013 Salı

ÖĞRENCİLERİN DİKKATİNE ***ÇOK ÖNEMLİ BİLGİ NOTU***


Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde uygulanan ders geçme ve başarı notunun hesaplanmasındaki yeni uygulama:

Bilindiği üzere, 15.06.2012 tarih ve 28324 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Erciyes Üniversitesi Ön Lisans ve Lisans Eğitim-Öğretim Yönetmeliği’nin “Başarının Ölçülmesi ve Değerlendirilmesi” başlıklı 19. maddesinin 3. ve 4. fıkralarına göre:

“ (3) Ham başarı puanı; dönem veya yılsonu sınav puanının % 60’ına, ara sınavların puan ortalamasının % 40’ının eklenmesi ile hesaplanır. Bu oranların hesabında kesirler aynen korunur, ancak ham başarı puanının hesabında buçuklu sayılar tam sayıya tamamlanır.
(4) Ham başarı notları, birimlerin yaptıkları tercihe göre, esasları Senato tarafından belirlenen bağıl not dönüşüm yöntemlerinden biri kullanılarak veya yine birimler tarafından belirlenen mutlak not dönüşüm tabloları aracılığıyla belirlenir.


Bu kapsamda, Erciyes Üniversitesi Senatosu tarafından iki farklı bağıl not dönüşüm sistemi tespit edilmiş ve fakültemizce de, geçme sistemini yüz üzerinden 60 olarak esas alan tablo  (Tablo 2) benimsenmiştir.


Erciyes Üniversitesi Senatosu’nun 2012/007.083 Sayılı kararı ile belirlenen Erciyes Üniversitesi Bağıl Not Dönüşüm Yöntemi (2)’nin Yöntemlerdeki Sınırlamalar başlıklı 3.3./1 hükmüne göre de:

Yarıyıl Sonu Sınavı Puanı Alt Sınırı:
Bir öğrencinin yarıyıl sonu sınav sontu, o grup için hesaplanan CC notu alt sınırının altında ise (Eğer grup düzeyinde CC notu verilebiliyorsa) öğrenci kalır.


Bu hükümlerden hareketle, fakültemiz öğrencilerinin anılan Bağıl Not Dönüşüm Yöntemi Tablo 2 uyarınca, bir dersten başarılı sayılabilmesi için, yarı yıl sonu (final) sınavından en az CC (60) notu alması gerekmektedir. 


Yarı yıl sonu sınavından en az CC (60) almayan bir öğrencinin, ortalaması 60’ın üzerinde olsa dahi başarısız sayılması söz konusudur. 

7 Ocak 2013 Pazartesi

Milletlerarası Kamu Hukuku - I 2012-2013 GÜZ Yarıyılı Sonu Sınavı 2 Ocak 2013 CEVAP ANAHTARI


Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Milletlerarası Kamu Hukuku - I
2012-2013 Akademik Yılı GÜZ Yarıyılı Sonu Sınavı 2 Ocak 2013 saat 11:00-13:00
CEVAP ANAHTARI

AŞAĞIDAKİ OLAY A SORULARINDAN EN AZ İKİ + OLAY B SORULARINDAN EN AZ BİR + OLAY C SORULARINDAN EN AZ BİR OLMAK ÜZERE TOPLAM BEŞ SORU CEVAPLAYINIZ.
(Tek kağıt sınırı vardır.)

OLAY - A:
Sarkadya ve Bogniya komşu devletlerdir. Sarkadya vatandaşlarının nüfusu %80 Sarkadya kökenli ve %20 Bogniya kökenlidir. Bir takım özel yayın kuruluşları ve devletin tv kanalının ‘Bogniyalı erkeklerin onurlu Sarkadyalı kadınlara bilerek AIDS sıçratmaya çalıştığı’ haberleri ülkeyi karıştırmış ve iki toplumu karşı karşıya getirmiştir. Sarkadya polisi çıkan olayları şiddet kullanarak bastırmıştır. Ancak, %98’i Sarkadya kökenli olan polis ağır ve orantısız şiddet kullandığı için dış gözlemcilerin tarafından eleştirilmiştir.

Komşu ülke Bogniya vatandaşı, Charlie Sarkadya’da yaşıyan teyzesini ziyarete gitmiştir. Teyzesinin yaşadığı kasabada her yıl nisan ayında düzenlenen ve Sarkadya’nın 18. Yüzyılda Bogniya ordusunu yendiği meydan savaşını anma tören ve yürüyüşü toplumlar arası çatışmalara neden olur. Bu yılda polis güvenlik önlemleri almış ve 50.000 kişinin törenlere gelmesi beklendiği için, Bogniya kökenli vatandaşların evden dışarıya çıkmaması uyarısında bulunmuştur.

Charlie bu uyarının farkında değildir. Teyzesine ekmek almak için fırına gider. O sırada törene katılan bir grup Sarkadya kökenli göstericinin attığı taş başına isabet eder. Yere düştüğünü gören Sarkadya polisi onun Bogniyalı olduğunu fark edince, biber gazı sıkar ve öldüresiye jopla döver. Polis şiddeti ile ağır yaralanan Charlie’ye acıyan bir kız onu devlet hastanesinin acil servisine götürür. Ancak acil servisteki sağlık memurları, “bu AIDS’li Bogniyalıyı buraya sokmayın” diyerek, acil tedavi vermeyi red ederler. Saatler sonra bir özel kliniğe giden Charlie tedavi görür. Ancak tedavinin gecikmesi yüzünden Charlie’de sağırlık ve bazı başka kalıcı arazlar ortaya çıkar.

Bogniya’ya geri dönen Charlie, Bogniya Hükümetinden Sarkadya’ya karşı nasıl bir iddia ve talepte bulanabileceğine ilişkin yardım ve tavsiye ister. Sarkadya hiç bir uluslararası insan hakları sözleşmesine taraf değildir.

Aşağıdaki hususları dikkate alarak, Bogniya Hükümetine, kendi vatandaşı olan Charlie için Sarkadya’ya karşı uluslararası hukukta devletin sorumluluğu uyarınca geçerli bir iddiada bulunup bulunamayacağı hakkında görüş bildirin.


1. Sarkadya’ya uluslararası sorumluluk atfetmenin temel şartı nedir?


Sarkadya’ya uluslararası sorumluluk yükleyebilmenin ilk ve en temel şartı, bir uluslararası hukuk kuralı veya prensibin öngördüğü yükümlülüğün ihlal edilmesidir.
[1925 Fas’ın İspanyol Bölgelerindeki İngiliz Talepleri Davasında Max Huber: Sorumluluk bir hakkın gerekli sonucudur. Uluslararası karakterdeki bütün haklar uluslararası sorumluluğu içerir. Eğer söz konusu yükümlülük yerine getirilmemiş ise, sorumluluk onarım yapmak zorunluluğunu içerir.]
O halde, devlet tarafından uluslararası hukukun ihlali uluslararası sorumluluğu doğurur. Nitekim, 2001 tarihli BM Uluslararası Haksız Fiilden ötürü Devletin Uluslararası Sorumluluğu Maddeleri (2001 ARSIWA) 1. Maddesinde “bir devletin uluslararası olan her haksız fiili o devletin sorumluluğunu doğurur” şeklinde ifade etmiştir.

Fiilin haksızlığı, hukuka aykırılığı ifade eder. Uluslararası hukuka aykırı olan davranış bir anlaşmanın ihlali olabileceği gibi, her hangi bir başka uluslararası yükümlülüğün de ihlali olabilir. [1927 Chorzow Fabrikası (Yetki) Davasında UDAD uluslararası temel hukuk prensibini teyid etmiştir: bağlı olunan bir yükümlülüğün ihlali, uygun bir şekilde tamirat yapmak zorunluluğunu içerir.]  Nitekim 2001 ARSIWA 3. Maddesine göre “bir eylemden veya ihmalden ibaret olan bir davranış, devletin bir uluslararası yükümlülüğünün ihlalini teşkil ediyorsa, o devletin bir uluslararası haksız fiili vardır.” [Bir haksız fiil olarak, uluslararası yükümlülüğün ihlali: andlaşmanın ihlali olarak 1928 Chorzow Fabrikası (Tazminat) Davasında; devlet malına verilen zarar olarak 1949 Korfu Kanalı Davasında; bir başka devletin ülkesine verilen zarar olarak 1941 Trail Smelter Tahkim Davasında ortaya çıkmıştır.]

Sonuç olarak, Sarkadya’ya uluslararası sorumluluk yükleyebilmek için, Bogniya’nın şunu gösterebilmesi gerekir:
Charlie’nin Sarkadya’da iken uğradığı zararlar bakımından, Sarkadya Bogniya’ya karşı borçlu olduğu uluslararası yükümlülüklerini ihlal eden bir eylem veya ihmal içerisinde bulunmuştur.


2. Devletin sorumluluğunun dayandığı teorik esaslar nelerdir?


Uluslararası hukuk (tortious) haksız fiil ve (contractual) sözleşmesel sorumluluk arasında bir fark gözetmez. Uluslararası teamül (örf ve adet) kuralı veya bir andlaşmanın ihlali aynı hukuki çarenin uygulanmasına neden olur: o da, zararın beyanı veya giderilmesidir.

Sorumluluğun işleyişinin dayandığı teorik esasları açıklayan iki temel teori vardır:

1.    Objektif sorumluluk teorisi:
Tehlike sorumluluğudur. Objektif sorumluluk netice itibarıyla sorumluluktur. Bir uluslararası yükümlülüğü ihlal eden hukuka aykırı fiil, ilgili devlet bakımından herhangi bir niyet veya kusur aranmaksızın, bir kez ortaya çıktığı zaman devletin sorumluluğu doğar.

Fransa ile Meksika arasındaki 1929 Claire Davasında Franko-Meksika Talepler Komisyonu, devletin objektif sorumluluğu doktrinini “kendi memurları veya organlarının işledikleri eylemlerden ötürü, kendileri bakımından bir kusurun yokluğuna rağmen, sorumlu tutulmaları” olarak tanımlamıştır.

2.    Sübjektif Sorumluluk teorisi:
Kusur sorumluluğudur. Grotius görüşü olan culpa veya dolus malus bütün durumlarda bu tür sorumluluğun esasını oluşturur. Dolus malus, aldatma niyeti iken, culpa kusura dayalı sorumluluk türlerini kapsar. Kusur, ihmalden dikkatsizliğe kadar her türlü davranıştan doğabilir. Böylece, sübjektif sorumluluk esası, devlet veya onun memurlarının uluslararası sorumluluğunun belirlenmesindeki kusur veya ihmallerinin bulunması şartını ifade eder.

İngiltere ile ABD arasındaki 1920 Home Missionary Society Talepleri Davasında Hakemlik Mahkemesi, hiç bir hükümetin, iyi niyetin ihlalinden suçlu olmadığı veya isyanı bastırmada ihmali bulunmadığı hallerde, otoritesinin ihlali suretiyle bir grup isyancı adamın eylemlerinden ötürü sorumlu tutulamayacağı uluslararası hukukun en iyi yerleşmiş bir prensibidir, demiştir. [kusur için Yunanistan ile İngiltere arasındaki 1956 Limehouses (Denizfeneri) Tahkimi ve bilmek şeklinde kusur için 1949 Korfu Kanalı Davasında]

Öte yandan, devletin kusursuz sorumsuzluğu hem devletlerin uygulamasında, hem de UDAD ve UAD ile hakemlik mahkemelerinin içtihatlarında hakim görüştür. 2001 ARSIWA sanki devletlerin sorumluluğunu düzenleyen ikincil kuralların objektif formülünü içeriyor görünümünü vermektedir. Kusura dayalı sorumluluk esasından uzaklaşmanın bir nedeni, kusuru ihdas edecek yeterli bir usuli mekanizmanın eksikliğidir. En azından ihmal durumunda olmasa da, netice itibarıyla sorumluluğun haksız fiiller için kabul edilen bir sorumluluk rejimi olduğu görülmektedir.

Charlie’nin zararlarına uygulandığında, objektif sorumluluk esası ile Sarkadya’ya, kendi resmi memurlarının Charlie’nin zararlarında kusurunu bulunduğunu göstermek gereği olmadan, uluslararası sorumluluk isnat etmek mümkün olacaktır.


3. Charlie’nin uğradığı zararlara neden olan fiiler Sarkadya devletine isnat edilebilir mi? Nasıl?


Devletin uluslararası sorumluluğunun doğması, kendisine bağlanan yükümlülüğün bazı durumlarda davranışı devlete atfedilebilecek bir kişi veya kişi topluluğu (organı) tarafından ihlal edilmesinin bir sonucudur. [ABD ve İran arasındaki 1980 Tahran’daki ABD Diplomatik ve Konsolosluk Görevlileri Davasında fiilin isnadı ve yükümlülüğün ihlali olarak haksız fillin unsurları ortaya konmuştur.] Nitekim 2001 ARSIWA 3. Maddesine göre “bir eylemden veya ihmalden ibaret olan bir davranış, uluslararası hukukta devlete isnat edilebiliyorsa ediyorsa, o devletin bir uluslararası haksız fiili vardır.” Uygulamada devlet ancak ajanları ve temsilcileri yoluyla davranır. (1923 Polonya’daki Alman Göçmenler Davası) Bu yüzden neyin uluslararası sorumluluğa neden olabileceği meselesinde devletin davranışına bakmak gerekir. Burada iki görüş vardır: biri, bireylerin veya bir grubun eylemlerinin devlete isnat edilmesi; ve diğeri ise,  devletin ihmallerinden ötürü ne zaman sorumluluk doğabileceğini tespit için bir ihtimam (özen) standardı üzerinde yoğunlaşmaktır.

Burada Charlie’nin zarara uğramasına sebep olan olaylar bu görüşler altında incelenmelidir:

1.    Sarkadya kökenli bir göstericinin başına attığı taş:
Genel bir prensip olarak, özel hukuk kişileri veya varlıklarının eylemleri uluslararası hukukta devlete isnat edilemez. Bunun istisnası, eylemde bulunan kişi ile devlet arasında gerçekte var olan hususi bir ilişkinin bulunmasıdır. Bu ise iki halde olabilir. (2001 ARSIWA 8. Madde)
a. Özel hukuk kişilerinin devletin talimatları altında haksız fiili işlemiş olmasıdır.
b. Özel hukuk kişilerinin devletin yönlendirmesi (idaresi) veya  kontrolü (denetimi) altında davranmasıdır. Burada etkililik prensibinin belirleyici önemi vardır.

Olayımızda asıl zarara neden olan olay bu olmadığı gibi, taş atan sivil gösterici ile Sarkadya arasındaki gerçekte var olan hususi bir ilişki görülmemektedir.

2.     Sarkadya polisinin biber gazı sıkarak, öldüresiye dövmesi:
Genel bir prensip olarak, devlet resmi kapasitesi ile hareket eden kendi yasama, yürütme ve yargı organlarının davranışlarından sorumludur. (2001 ARSIWA 4. Madde) Resmi hükümet organları polis ve silahlı kuvvetleri de kapsar.  Gerçekten de, devlet ne kadar düşük mercide görevli ast bile olsa bütün memurlarının resmi eylemlerinden sorumludur. (1871 Moses Davasında Meksika-ABD Talepleri Karma Komisyonu: Yetkili memur veya kişi pro tanto hükümetini temsil eder. Hükümet yetkili olan bütün memur ve kişilerin uluslararası anlamda bir toplamıdır.)

Olayda, Charlie polis şiddeti sonucu ağır yaralanmıştır. Polisin yabancıya zarara neden olan şiddet eylemleri Sarkadya’ya isnad edilebilir. (Meksika ile ABD arasındaki 1927 Mallen Davasında polisin haksız fiili)

3.    Devlet hastanesi acil servis memurlarının tedaviyi reddetmesi:
Devlet hastanesindeki memurlar tedavi hizmetini kamu görevi olarak resmi kapasitede sundukları farzedilirse, tedavi sunmayı reddetmek ihmal şeklinde haksızlıktır. Devletin bütünlüğü ilkesi uyarınca, devletin bütün organlarının eylem ve ihmalleri, uluslararası sorumluluk bakımından devletin eylem ve ihmalleri olarak görülür.

Böylece acil servis memurlarının Charlie’ye yapması gereken tedaviyi yapmamış olmalarından ötürü ihmalleri Sarkadya’ya isnat edilebilir bir haksız fiildir.


4. Bu arada, Charlie kendisine acıyarak hastaneye götüren Anna’ya aşık olur ve Sarkadya’da evlenirler. Charlie evlilikle Sarkadya vatandaşlığını kazanır. Charlie’nin çifte vatandaşlığı, Bogniya’nın ileri süreceği diplomatik himaye hakkına ilişkin iddiasını nasıl etkiler?


Charlie’nin evlilikle vatandaşlığını kazandığı Sarkadya’ya karşı, yine vatandaşı olduğu Bogniya’dan diplomatik himaye istemesi durumunda uygulanacak test ‘hakim olan tabiyet’ veya ‘etkili tabiyet’ prensibidir. Bu prensip ile çifte vatandaşlık halinde, bir devletin diğerine karşı diplomatik himaye ileri sürerek taleplerde bulunup bulunamayacağını tespit edilir. Etkili veya hakim vatandaşlık ilkesi ABD ile İtalya arasındaki 1955 Mergé Davasında kabul edilmiştir. Daha sonra Iran_ABD Talepleri Mahkemesi tarafından 1984 Esphahanian v. Bank Tejarat Davasında uygulanmıştır. Ancak hakim veya etkili vatandaşlık prensibinin teamül hukuku kuralı olduğunu söylemek mümkün değildir. Buna rağmen, 2006 tarihli Uluslararası Hukuku Komisyonu Diplomatik Himaye Maddelerinin 7. Maddesi, birden çok vatandaşlığa sahip kişinin kendisi için diplomatik himaye talep edecek devletin etkili veya hakim vatandaşlığına hem zarara uğradığı tarihte ve hem de talebin resmen yapıldığı tarihte sahip olmasını arar.

Etkili veya hakim olan vatandaşlığın değerlendirme kıstasları nelerdir? Burada genel olarak kabul gören kriterler: sadakat bağı, normal ikamet, ekonomik, sosyal, siyasi, toplumsal kriterler ile aile yaşamıdır.

[Ancak vatandaşlığın geleneksel olarak dayandığı iki prensip: anne ve babanın vatandaşlığı ile kazanılan vatandaşlık (jus sanguinis) ve doğumun gerçekleştiği ülkenin devletinin vatandaşlığı (jus soli). Sonradan yapılan bir başvuru ile vatandaşlığın kazanılması ise genellikle belli sürelere tabi ikamet veya evlilik ile olabilir. Bu durumda Nottebohm kararının öngördüğü “gerçek bağ” ilkesi ne derece ilgili olabilir?]

Her halükarda, Charlie 2006 Diplomatik Himaye Maddelerinin 7. Maddesinde öngörülen şartları taşımaktadır: *zarara uğradığı tarihte sadece diplomatik himaye talep edecek olan Bogniya’nın vatandaşlığına sahip idi ve *diplomatik himaye talebin resmen yapıldığı tarihte ise Bogniya’yadaki hayatına geri dönmüştür. Dolayısı ile Charlie’nin çifte vatandaşlığı, Bogniya’nın ileri süreceği diplomatik himaye hakkına ilişkin iddiasını olumsuz etkilemeyecektir.


5. Sarkadya’nın uluslararası sorumluluğunun sonuçları bakımından, Bogniya’nın zararın tamirine ilişkin talepleri hangi şekilleri alabilir?


1928 Chorzow Fabrikası (Tazminat) Davasında UDAD bir kez sorumluluk ihdas edildiği zaman, yeterli biçimde tamir yapmak yükümlülüğü ortaya çıkar demiştir. Uluslararası teamül hukukunun bu kuralı ifadesini 2001 ARSIWA 31. Maddesinde bulur: sorumlu olan devlet haksız fiilinin neden olduğu zararı tam olarak tamir etmek zorundadır.

Tamirin şekilleri:
1.     eskiye iade
2.     tazminat
3.     tatmin veya tarziye

Eskiye iade:
İhlalden önceki duruma iadeyi öngörür. Bunda imkansızlık varsa, ya hukuki iade; ya da benzeri yolla iade (restitutio in integrum) şeklinde olabilir.

Genel olarak tamirat mümkün olduğu ölçüde haksız fiilin sonuçlarını ortadan kaldırmak ve daha önceki durumu yeniden tesis etmeyi öngörür ise de [1928 Chorzow Fabrikası (Kefaret) Davası], eskiye iade uygulamada fevkalade ender olur ve bu bakımdan haksız fiilde bulunan devletin külfeti ile zarara uğrayan devletin yararı arasında bir orantılılığı içerir.

Hukuki eskiye iade, ihlale neden olan eylem ve işlemin geçersizliğini beyan etmektir ama uygulamada ender olur. Daha çok benzeri bir yolla eskiye iade (in integrum) veya bir çeşit tatmin şeklini alabilir. (1932 Yukarı Savoy Serbet Bölgeleri ve Gex Bölgesi Davası ve 1962 Preah Vihear Tapınağı Davası)

Tazminat:
En çok kullanılan tamirat şekli maddi tazminattır. Her türlü mali zararı ve kar kaybını içerir. Yapılamayacak olan, cezai, intikam amaçlı veya ibret teşkil edecek tazminatlardır.

Tatmin:
Haksız fiilin zararın eskiye iadesi veya tazminat yoluyla giderilemediği hallerde bir hukuki çare olarak düzenlemedir. İhlalin kabul edilmesi, üzüntü beyanı, resmi özür, veya bir başka uygun biçimde olabilir. Üç durumu içerir: i. Özür, ii. İlgilileri cezalandırma, iii. Zararın tekerrürünü engelleyecek tedbirler almak. Ancak tatmin zararla orantılı olmalı ve sorumlu devletin vakarını küçük düşürmemelidir.






OLAY - B:
David B devletinin vatandaşıdır. Julia A devletinin vatandaşıdır. Beraber C devletine kayıtlı bir yat ile tatile çıkmışlardır. Açık denizde seyrederken, David önce Julia’ya tecavüz etmiş ve sonra öldürmüştür.

John A devletinin vatandaşıdır ve C devletinde işlediği terör suçlarından ötürü aranmaktadır. B devletinin vatandaşı olan Edward ile birlikte bir komplo kurarak, A ve C devletinin vatandaşlarını taşıyan bir uçağa bomba koymuşlardır.

Dan A devletinin vatandaşıdır ve A devletinin ülkesinde kalpazanlık yaparak, kendi matbaasında C devletinin sahte parası basmış ve tedavüle sürmüştür.

David, John, Edward ve Dan, C devletinde tutukludur ve C devletinin niyeti bunları yargılamaktır. Ama A ve B devletleri de bu şüphelileri yargılamak üzere C devletinden iadesini istemektedirler.

A, B ve C devletlerine,

6. David


Bu olayda söz konusu suçlar muhtemelen cinayet ve tecavüzdür. Suçların açık denizde seyir sırasında işlenmiş olması, yetki sahibi devletin prima facie yatın bayrak sahibi, yani kayıtlı olduğu devlet olacağı öne sürülebilir. 1927 Lotus-Bozkurt Davası ve 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi 92. Md. Burada yatın bayrak devleti, kayıtlı olduğu C devletidir.

David B devletinin vatandaşı olduğu için, B devleti tabiyet prensibine dayanarak yetki iddiasında bulunabilir. Vatandaşlık prensibi, devletin kendi tabiyetinde bulunan kişileri dünyanın neresinde olursa olsun işlediği suçlardan dolayı yargılayıp cezalandırabilmesi yetkisini ifade eder. Bu yetki vatandaşın devletine olan sadakatinin bir sonucudur. [İngiliz Lordlar Kamarası 1946 Joyce kararı] Ancak suçlar açık denizde işlendiği için, normal olarak bayrak devletinin yetkisi münhasırdır.
Julia A devletinin vatandaşı olduğu için, A devleti pasif kişisellik prensibine dayanarak C devletinden David’in iadesini isteyebilir. Pasif kişisellik prensibine göre, devlet kendi vatandaşlarına karşı yurt dışında zarar veren eylemlerde bulunan yabancıları cezalandırma yetkisi vardır. Burada failden ziyade, mağdurun devleti tabiyet prensibine dayanır. Ancak uluslararası teamül değeri fevkalade tartışmalıdır. [münferit örnekler: 1961 Eichmann davası, 1985 Achille Laura davası ve 1992 Alvarez Machain davası] Burada bayrak devletinin münhasır yetkisine karşı etkili bir yetki esası olmayacaktır.

Pratik bakımdan, David ve yat C devletine götürülmüştür ve David C devletinde tutukludur. Bu fiili durum C devletinin yetki iddiasını güçlendirir ve yargılamayı sağlayacak delillere sahip olduğuna delalet eder.


7. John ve Edward


John A devletinin vatandaşıdır ve C devletinde tutuklu bulunmaktadır. Suçu A devletinin vatandaşlarını taşıyan bir uçağa bomba koymaktır. A devletinin yetki iddiası tabiyet prensibine dayanabilir. Vatandaşlık prensibi, devletin kendi tabiyetinde bulunan kişileri dünyanın neresinde olursa olsun işlediği suçlardan dolayı yargılayıp cezalandırabilmesi yetkisini ifade eder. Bu yetki vatandaşın devletine olan sadakatinin bir sonucudur. [İngiliz Lordlar Kamarası 1946 Joyce kararı] Ancak bu durumda, C devletinden John’un iadesini talep etmelidir.

Oysa C devleti de John’u bu suçtan yargılamak istemektedir. Uçağın kayıtlı olduğu devlet belirtilmemiş. O halde, C devletinin yetkisini dayandırabileceği esaslar şunlar olabilir: a. Eğer bomba kendi ülkesinde uçağa yerleştirilmiş ise, C devleti ülkesellik prensibine dayanabilir. Devletin kendi ülkesi içerisinde işlenen suçlar üzerinde yetkisini icra etmesi, egemenlinin asli bir unsurudur. Çünkü devlet kendi ülke toprakları içerisinde bulunan bütün kişiler, şeyler ve olaylar üzerinde, ve bunlarla ilgili cezai ve medeni bütün davalar üzerinde yetkiye sahiptir. [1938 Christina davasında Lord Macmillian]; b. Eğer uçağın kayıtlı olduğu bayrak devleti C ise; c. Suç kendi vatandaşlarına yönelik olduğu için, C devleti pasif kişisellik prensibine dayanabilir. Pasif kişisellik prensibine göre, devlet kendi vatandaşlarına karşı yurt dışında zarar veren eylemlerde bulunan yabancıları cezalandırma yetkisi vardır. Burada failden ziyade, mağdurun devleti tabiyet prensibine dayanır. Ancak uluslararası teamül değeri fevkalade tartışmalıdır. [münferit örnekler: 1961 Eichmann davası, 1985 Achille Laura davası ve 1992 Alvarez Machain davası]

Edward ise, B devletinin vatandaşıdır. Eğer bombayı John koymuş ama kendisinin suçu A ve C devletinin vatandaşlarını taşıyan bir uçağa bomba koymak için komplo yapmak ise, John’dan farklı bir durum içerisinde olabilir. B devletinin yetki iddiası tabiyet prensibine dayanabilir. C devletinde tutuklu olması, C devletine yargılama ve cezalandırma yetkilerini yukarıdan farklı olarak  şu esasa dayandırabilir: Eğer sadece komploya karışmış ise, C devletinin dışında komplo yapılmış bile olsa, bomba C devletinde uçağa konduğu için, C devleti objektif ülkesellik (veya etki) prensibine dayanabilir. Objektif ülkesellik ilkesi suçun bir başka devletin ülkesinde işlenmeye başladığı ama ilgili devletin ülkesinde tamamlandığı ve etkilerini doğurduğu durumlarda söz konusu olur. Ancak unutulmaması gereken, C devletinin mahkemelerinin sadece bir esasa dayanması yetki iddiası için yeterlidir.


8.Dan
hakkında cezai yetki iddiasında bulunmak üzere taleplerini dayandırabilecekleri esasları (her bir yetki prensibini örnek kararlar ile anlatarak) tavsiye ediniz.


Dan A devletinin vatandaşı olduğu için, A devleti tabiyet prensibine dayanarak yetki iddiasında bulunabilir. Vatandaşlık prensibi, devletin kendi tabiyetinde bulunan kişileri dünyanın neresinde olursa olsun işlediği suçlardan dolayı yargılayıp cezalandırabilmesi yetkisini ifade eder. Bu yetki vatandaşın devletine olan sadakatinin bir sonucudur. [İngiliz Lordlar Kamarası 1946 Joyce kararı] Ayrıca, A devleti sübjektif ülkesellik prensibine de dayanarak yetki iddiasında bulunabilir. Sübjektif ülkesellik prensibi, suçun ilgili devletin ülkesinde işlenmeye başladığı ama bir başka devletin ülkesinde sona erdiği veya etkisini doğurduğu durumlarda söz konusu olur.

Fiili durum, Dan’in C devletinde tutuklu olması ve C devleti ekonomisinin zarar görmesidir.  O halde C devletinin yetki iddiaları şu esaslara dayanabilir: a. Koruma (güvenlik) prensibi: bu prensip altında, bir devlet kendi ulusal güvenliği, ülkesel bütünlüğü ve siyasi bağımsızlığı ile ekonomik menfaatlerine halel getirdiği düşünülen ve kendi ülkesi dışında yabancılar tarafından işlenmiş suçlarda yetki iddia edebilir. Bu eylemler sadece siyasi olmakla kalmayıp, casusluk, hükümete karşı darbe komplosu, kalpazanlık, ekonomik suçlar, hatta mültecilik durumlarını da kapsar. [1946 Joyce kararı, 1962 Eichmann davası); b. objektif ülkesellik (veya etki) prensibi: Objektif ülkesellik ilkesi suçun bir başka devletin ülkesinde işlenmeye başladığı ama ilgili devletin ülkesinde tamamlandığı ve etkilerini doğurduğu durumlarda söz konusu olur. Sahte paranın tedavüle sürülmesi, bazı suç unsurlarının C devleti ülkesine sirayet ettiğini göstermektedir.



OLAY - C:
Fantazya, Atlantik Okyanusunda bulunan ve Güney Amerika sahillerine 1000 mil uzaklıkta bir adadır. 1700 yılında bir Portekizli gemi kaptanı tarafından keşfedilmiş ve Portekiz adına egemenlik iddia edilmiştir. O tarihte adada kimse yaşamıyordu. Bundan bir kaç yıl önce Portekizliler Güney Amerika’da zaten Fantazya adasına en yakın kara parçası üzerinde Lizboa kolonisini kurmuştu. Ancak ne Portekizli kaptan ve tayfası, ne de herhangi bir Lizboa koloni göçmeni Fantazya’da kalmadılar.

1795 yılında, bir Avrupa devleti olan Kalamanya’ya ait savaş gemisi Fantazya’ya geldi ve buraya göçmen indirdi. Böylece Kalamanya ada üzerinde egemenlik iddiasında bulundu. Göçmenler adaya bayrak diktiler ve bir vali ile birlikte küçük bir yerleşke kurdular. Bu göçmenler ve sonraki nesil, su ve bitkisel kaynak eksikliği yüzünden, adadan 50 sene sonra ayrılmak zorunda kaldılar. O tarihten sonra adada yerleşik bir koloni olmadı. Ancak 1850’lerden itibaren Kalamanyalı balıkçı tekneleri Fantazya sularında avlanmaya başladılar ve Kalamanya’ya geri dönmeden önce düzenli olarak adaya çıkıp avladıkları balıkları işleme tabi tuttular.

1795 ile 1955 arasında Lizboa’dan Fantazya adasına bir yerleşim olmadı. Ancak 1955 yılında Lizboa Portekiz’den bağımsızlığını kazandı. Portekiz ile yapılan bağımsızlık andlaşması, Fantazya’nın Lizboa ülkesinin bir parçası olduğu hükmünü içerirken, Fantazya’yı yeni bağımsızlığına kavuşan Lizboa resmi haritası içerisinde gösterdi.

1960’da Kalamanya Dişişleri Bakanlığı durumu fark etti. Şimdi her iki devlet Fantazya üzerinde kendi ülkelerinin bir parçası olarak egemenlik iddia etmektedir. Ada açıklarında Lizboa ve Kalamanya yerlileri arasında çatışmalar meydana gelmektedir.


9. Lizboa ve Kalamanya muhtelif ülke kazanma yollarından hangilerini, Fantazya üzerinde hak iddia etmek üzere kullanabilirler, neden?


Fantazya üzerinde hak iddia etmek için, kimin ada ülkesi üzerinde mülkiyet/sahiplik (title) hakkı olduğunu tespit etmek gerekir.
1928 Palmas Adası Davasında Hakem Huber, "egemenliğin, [tartışmalı] toprakların herhangi bir devletin ülkesi içerisine dahil edilmesi için gerekli olan bir hukuki şart." olduğunu söylemiştir. Nitekim, her devletin kendi ülkesi üzerindeki münhasır yetkisi, bu husustaki başlangıç noktasıdır.
Palmas Adası kararı dikkate alınarak, bu devletlerden hangisinin diğerine göre daha üstün bir egemenlik iddiası ile ada üzerindeki mülkiyet hakkına (title) sahip olabileceği tespit etmek gerekir.
Geleneksel olarak ülke kazanma yolları 5 başlık altında incelenir: a. işgal, b. kazandırıcı zamanaşımı, c. yeni toprak oluşumu, ç. devir, d. fetih ve ilhak.
Bunlardan yeni toprak oluşumu ve fetih olaya uygulanamaz. Çünkü Fantazya'da ne keşfedilmeden önce kimse yaşıyordu; ne de sonradan kurulan bir koloni fethedilmiştir.
Aksine, ada terra nullius (sahipsiz) idi, yani henüz hiçbir devletin egemenliği altında olmayan ama bir devletin egemenliğine girmeye müsait toprak parçasıdır. Bu tür terra nullius ülkeler işgal yolu ile kazanılabilir. Nitekim Portekiz Fantazya'yı keşfetmiş ve üzerinde egemenlik iddia etmiştir. Ancak keşif tek başına mülkiyet/sahiplik (title) için yeterli değildir. Keşif sadece işgal ile ülke kazanmak için delillerden bir tanesidir. Genellikle, makul bir süre boyunca sergilenecek etkili işgal ile tamamlanması gereken bir olaydır. Etkili işgalden maksat, iki unsurun bir arada olmasıdır: i. egemen olma niyetini taşımak ve bir egemen gibi davranmak (animus possidendi); ii. etkili icra veya devamlı bir otorite göstermek. Adayı keşfeden ve egemenlik ilan eden Portekiz ise, etkili işgale sahip olmamıştır.
Buna karşılık, Kalamanya Fantazya'da bir yerleşim kolonisi kurmuş ve topraklar üzerinde egemen titri ile etkili kontrol icra etmiştir. Portekiz'in egemenlik iddiasına karşı, Kalamanya'nın iddiası, kazandırıcı zamanaşımına dayanabilirmi? Burada kazandırcı zamanaşımını sağlayan, hükümet idaresine tabi sürekli ve barışcıl kontrol icra etmektir. Ve bunu işgalden ayıran, terra nullius ülkeler işgal konusu olabilirken, kazandırıcı zamanaşımı bir başkasının egemenlik iddiasına konu olan ülkeler üzerinde sözkonusu olur.
Son olarak, Lizboa Portekiz'den ayrılırken yaptığı bağımsızlık andlaşması Fantazya'yı Portekiz'den devralmıştır. Devir bir ülke parçasının tamamı veya bir kısmı üzerindeki egemenliğin bir başka devlete anlaşma ile transfer edilmesidir. Devir meşru bir ülke kazanma yolu olsa da, hukuka uygunluğu, devreden devletin devredilen topraklar üzerinde daha başında mülkiyet/sahipliğin (title) sahip olmasına bağlıdır. Hiçbir devlet sahip olmadığı bir ülkeyi devredemez. (1928 Palmas Adası davası)


10. Burada ‘kritik tarih (dönüm noktası)’ nedir? Ve “ülkesel egemenliğin sürekli ve barışçıl sergilenmesi” ilkesinin anlamı ve önemi nedir?


Kritik tarih ülke üzerindeki uyuşmazlığın açığa çıktığı tarihtir. Pek çok ülke uyuşmazlıklarında karşılıklı iddiaların çözümünde önemli bir dönüm noktası vardır. Bu olayın gerçeklerine bağlı bir izafi tarihtir ve bu tarih itibarıyla artık iddialar kesinleşir ve bu tarihten sonra tarafların bir başka iddiada veya davranışta bulunması ya da ortaya çıkan yeni olaylar artık uluslararası mahkeme tarafından dikkate alınmaz. Olayımızda kritik tarih Portekiz ile Lizboa arasında 1955 yılında yapılan Fantazya'nın devrine ilişkin andlaşmadır. Portekiz ve Kalamanya 1955 yılına kadar olan işgal veya kazandırıcı zaman aşımına dayanan egemenlik iddialarını ispatlamalıdırlar.
Bu iddiaların ispatında, etkililik prensibi belirleyicidir. Bu prensip ülke kazanma meselesinde bir hakkın yaratılmasının bir gerçelik tarafından nasıl etkilendiğini gösterir. Bir hukuki durumun gelişmesinde belli bir fiili durumun dikkate alınmasıdır. Bu fiili durum, egemenliğin sürekli ve barışcıl sergilenmesidir.
Böylece olayda kritik dönüm noktası olan 1955 yılına kadar Portekiz ve Kalamanya'nın etkili kontrol, yani egemenliğin sürekli ve barışcıl sergilenip sergilenmediği tespit edilmelidir.
(Botswana ile Namibia arasındaki 1999 Kasikili/Sedudu Davasında) UAD kazandırıcı zamanaşımı yolu ile ülke kazanma için egemenliğin sürekli ve barışcıl sergilenmesinin 4 şartı olduğunu belirtmiştir:
i. sahiplilik egemen titri ile icra edilmelidir. Yani devlet otorıitesinin fonksiyonları yerine getirilmelidir
ii. sahiplilik barışcıl ve kesintisiz olmalıdır
iii. sahiplilik açık olmalıdır
iv. sahiplilik belli bir zaman süresini aşmalıdır.
burada bir beşinci şart ise, diğer karşı devletlerden bir protesto olmamalıdır.
Etkili işgal ise iki unsura bağlıdır: i. egemen olma niyetini taşımak ve bir egemen gibi davranmak (animus possidendi); ii. etkili icra veya devamlı bir otorite göstermek.

OLAYIMIZDA Lizboa Portekiz'den ayrılırken yaptığı bağımsızlık andlaşması Fantazya'yı Portekiz'den devralmıştır.  Ancak Lizboa'nın Fantazya'da uzun ve devamlı bir sahipliğine veya etkili kontrol icra ettiğine ilişkin bir delil yoktur.  O halde Fantazya'nın Lizboa'ya devri Portekiz'in geçerli egemenlik iddiasına bağlıdır.  Görünen odur ki, Portekiz keşif yolu ile egemenlik iddia ettiği Fantazya üzerinde hiçbir zaman ne kendisi ne de Lizboa kolonosi vasıtasıyla egemenliğini sürekli ve barışcıl sergilememiştir.  Etkili kontrol ile desteklenmeyen keşif egemenlik getirmez.  Tam tersine, Kamanya Fantazya'yı terra nulius olarak işgal etmiş ve egemenliğini sürekli ve barışcıl sergilemiştir. Portekiz ve Lizboa ise, bu duruma sessiz kalmıştır.

2 Ocak 2013 Çarşamba

ERÜ Hukuk Fakültesi AB Hukuku Pratik Çalışması


ERÜ Hukuk Fakültesi Avrupa Birliği (Kamu) Hukuku
2012-2013 GÜZ Yarıyılı Pratik Çalışma Hazırlığı

1. Avrupa Birliğinin İşleyişine Dair Andlaşmanın 263. Maddesi ile 265. Maddesi AB kurumlarının hukuka aykırı işlemleri veya hareketsizliklerine karşı ne kadar yeterli bir hukuki imkan sağlar, tartışınız.

Cevap planı:
·      263. Maddedeki iptal davalarını ve 265. Maddedeki hareketsizlik davalarının işlevini ortaya koyun
·      263. Maddeyi aşağıdaki kabule şayanlık hususları bakımından açıklayın
denetlenebilen kurumlar
denetlenebilen işlemler
başvuru zamanı
dava açma ehliyeti
davanın esası
·      265. Maddenin bundan farklarını belirtin


2. Ocak 2008’de bir (hayali) direktif yayınlanmıştır. Buna göre, ticari işyerlerinden (kanserojen) asbestos maddesinin temizlenmesi için koruyucu önlemlere ilişkin yeni AB kuralları getirilmiştir. Üye devletlerin bu direktifi bir yıl önce uygulaması gerekiyordu. İngiltere’deki iç hukuk, zaten daha önce bu durumdaki ticari binaların asbestostan arındırılmasına ilişkin çok daha yüksek standartları düzenlemişti.

Diğer üye devletlerin asbestos endüstrisinde faaliyet gösteren şirketler Komisyona hem AB hem de İngiliz yasal rejiminin İngiltere’de işleyişi ile ilgili güçlükler hakkında şikayetlerde bulundular.

İki hafta önce Komisyon, AB İşleyişine Dair Andlaşmanın 258. Maddesi uyarınca, bir resmi ihbar mektubu ile İngiltere aleyhine işlemleri resmen başlatmıştır.

Eğer 258. Madde bakımından İngiltere hakkında işlemler başlatılırsa, burada takip edilmesi gereken usul ve muhtemel sonuç anlatınız.

Cevap planı:
·      258. Madde ortaya koyun
·      bunun getirdiği usulü özellikle şu hususlar bakımdan inceleyin
Komisyon’un bir ihlalin bulunduğunu düşündüğü halde
Komisyon’un gerekçeli görüş düzenlemesi halinde
İngiltere’nin uymaması üzerine yargılama aşamasının başlaması halinde
Uymama için olası para cezası ile birlikte bir AB Adalet Divanı kararı


3. Ulusal Mahkemeler önünde bireylerin AB hukukundan doğan haklarını korumak için ‘doğrudan etki’, ‘dolayısı ile etki’ ve ‘üye devletin sorumluluğu’ prensiplerinin önemini tartışınız.

Cevap planı:
·      Bu üç prensibin AB Adalet Divanı tarafından nasıl geliştirildiği
·      Başlangıç noktası olarak AB hukukunun üstünlüğü prensibini kullanın: Bu ilkeler üstünlüğü sağlamanın ve bireylerin haklarına doğrudan ulaşmasını temin eden bir yoldur.
·      Doğrudan etki: AB Adalet Divanı tarafından geliştirilmesini özellikle dikey ve yatay farklılıklar ile direktiflere ilişkin sorunlar bakımından inceleyin
·      Dolaylı etki: doğrudan etkinin zayıflıklarını gidermek üzere bir yol olarak; ve esas itibarıyla bir yorum aracı olarak
·      Devletin sorumluluğu: üye devletin AB yükümlülüklerini ihlal etmesi yüzünden bireyin zarar gördüğü halde zararları giderme yolu olarak


4. AB İşleyişine Dair Andlaşmanın 267. Maddesinde öngörülen ‘ön karar usülü’ açıklayın ve AB hukukunun üye devletler arasında tutarlı bir şekilde uygulanması için önemini tartışınız.

Cevap Planı:
·      Ön karara usülü nedir
·      Uygulanmasında ortaya çıkan hususları
Havale keyfiyeti
Havale zorunluluğu
Acte Clair doktrini bakımından inceleyin
·      Tutarlı uygulama bakımından etkili midir, yorum yapın