04 Ekim 2012
2012-2013 Güz
Semesteri ERÜ Hukuku Fakültesi
Milletlerarası
Kamu Hukuku – I, Pratik Çalışma 1: Kaynaklar
OLAY:
1971-72 yıllarında petrol krizini takip eden bir “Büyük Petrol Savaşı” çıkmış
ve çok sayıda asker ve sivil halkın katledilmesine neden olmuştur. Bu tarihten
sonra 1997 yılına kadar, BM Genel Kurulu oybirliği ile beş karar kabul etmiş ve
soykırım eylemini kınamıştır. Bu tür eylemlerin, ‘en temel ve asli insaniyet
prensiplerini’ ihlal ettiği beyan edilmiştir. Bu kararlar ile, devletlerden
tanımlanmış olan bu zalimliklerde bulunan kişileri adalet önüne getirmek için
her türlü çabayı göstermelerini istemiştir.
1997 yılında Alobonya, Boldova, Çinto, Dogrovya ve Enspana bu kararlar uyarınca
“Soykırımı Cezalandırma Sözleşmesi” adlı bir andlaşmayı yapmışlardır. Bu
andlaşmanın görüşmeleri BM örgütünün himayesinde olur. Halen andlaşma
yürürlüktedir. 20. Maddesi, andlaşmanın bağlayıcı olarak uygulanmasını
yürürlüğe girmesine tabi kılmıştır. Andlaşmanın amacı, ‘insanlığa karşı
vahşetten suçlu olan bireylerin cezalandırılması imkanını arttırmak’tır.
Andlaşma bütün devletlerin katılımına açıktır. Andlaşmaya göre, bu tür
vahşetten suçlu olan herhangi bir kişi, eğer taraf devletin vatandaşı ise ve
bir başka taraf devletin ülkesine girmiş ise, ülkesinde suçluyu yakalan bu
devlet onu vatandaşı olduğu devlete yargılanması için teslim etmek zorundadır.
Finbarya devleti andlaşmayı imzalamış ama henüz onaylamamıştır.
Nam-ı diğer ‘Kasap’ Manuel hem Çinto hem de Finbarya vatandaşıdır. Çinto
devletinde bulunan sivil toplum kuruluşu ‘Savaş Suçluları Lobi Grubu’ Manuel’i
Büyük Petrol Savaşı sırasında soykırım eylemlerinden sorumlu olduğu iddiasıyla
suçlamaktadır. Manuel geçen sene Alobonya devletinin ülkesine, Finbarya
büyükelçisi olarak girmiştir. Alobanya hükümeti, Savaş Suçluları Lobi Grubunun
raporuna dayanarak, Manuel’i Çinto devletine teslim etmiş ve burada hakkında
cezai yargılama başlamıştır.
Finbarya, Albonya’nın diplomatik temsilcilerin tabi olacağı muameleyi
düzenleyen uluslararası teamül hukuku kurallarını ihlal ettiği iddia etmiştir.
Bunun için dayandığı gerekçeler:
i.
Uluslararası Adalet Divanın böyle bir teamül hukukunun varlığını teyid eden
1987 tarihli bir yargı kararı ve
ii. Genel
uluslararası hukuk
Özellikle
şu noktaları tartışınız:
·
* diplomatik temsilciler hakkında bir uluslararası teamül
hukuku kuralının varlığına dair deliller
·
* UAD kararlarının hukuki değeri
·
* ‘Genel Uluslararası Hukuk’ ne anlama gelir
·
* BM Genel Kurulu kararından yeni bir teamül kuralı
oluşabilmesi olasılığı varmıdır
**
Uluslararası teamül hukuku:
A. Maddi unsur:
devletlerin uygulaması → bir
devletin uluslararası hukuk hakkındaki görüşünün çıkarılabileceği eylem ve
beyanlarıdır.
Süre: Kuzey Denizi Kıta Sahanlığı
Davaları (Federal Almanya-Danimarka ve Federal Almanya-Hollanda) (1969) UAD
Raporları 3
Tutarlılık
ve yeknesaklık: Sığınma
Davası (Kolombiya-Peru) (1950) UAD Raporları 266; Nikaragua içinde ve karşı
olan Askeri ve Yarı Askeri Faaliyetler (Nikaragua-ABD) (1986) UAD Raporları 14
Genellik: Anglo-Norveç Balıkçılık
Davası (İngiltere-Norveç) (1951) UAD Raporları 116; Kuzey Denizi Kıta Sahanlığı
Davaları
B. Opinio
juris: Kuzey Denizi Kıta Sahanlığı Davaları; Lotus-Bozkurt Davası
(Fransa-Türkiye) (1927) UDAD Raporları Seri A, 28; Nikaragua davası
** Genel
uluslararası hukuk: hukukun genel prensipleri --- uluslararası hukukun genel
prensipleri?
** BM
Genel Kurul Kararlarının hukuki önemi: ‘yumuşak’ hukuk – ‘sert’ hukuk?
TARTIŞMALAR:
İlk soru: Alobonya'nın Finbarya'ya
sorumluluğunun esası ne olabilir?
(1961
Viyana Diplomatik ilişkiler sözleşmesinin hiç olmadığını varsayarak)
Alobonya'nin
Finbarya diplomatik temsilcisini tabi tuttuğu muamelenin, Alobonya'nın
uluslararası teamül hukukunun diplomatik ilişkileri düzenleyen kurallarını
ihlal ettiği iddia edilebilir.
Boyle bir
iddiayı değerlendirebilmek için, ilk yapılması gereken şey:
uluslararasi teamül hukukunun bu
şekilde belirgin bir kuralının var olup olmadığını incelemektir.
Uluslararası
teamül hukuku devletlerin eylemlerinde oluşan bir genel uygulamanın ifadesidir.
Eğer çok sayıda devlet (ki hangi sayıda olması gerektiği kesin değildir) bir
durumda bütünüyle, belli, nispeten tekdüze bir şekilde belli bir süre
davranırsa ve bu şekilde davranmak gerektiği hususunda bir hukuki zorunluluk
hissettiği icin böyle bir davranış içerisine girmiş ise, ortaya çıkan bu
uygulama hukuk olusturur. Böylece bütün devletler icin bağlayıcı bir nitelik
kazanır.
* Bunun tek
istisnası ısrarlı itirazcı devletlerdir. Bu devletler, böyle bir kuralın
henüz başından itibaren kristalleşmeye başladığı oluşum süreci boyunca sürekli
ve açık itiraz ediyor olmalıdırlar.
* Burada
hukuk olarak kabul edilen ve teamül kuralının delilini teşkil eden, devletler
arasında bir genel uygulamanın bulunmasıdır.
* Devletlerin
uygulamasının delili:
i. dış
ilişkilerindeki davranışlarında devletlerin düzenledikleri belgeler
ii. dış
politika beyanları
iii. basın
bildirileri
iv. hukuk müşavirlerinin
mütaalaları
v. hükümet
tarafından hazırlanmış resmi talimatnameler
vi.
uluslararası kuruluşlarda yaptıkları resmi beyanlar ve verdikleri oylar
vii. yaptıkları
andlaşmalar
viii.
uluslararası ve ulusal yargı kararları
ix. ulusal
kanunlar
Finbarya'nın
böyle bir uluslararası teamül hukuku kuralının bulunduğunu ispat
edebilmesi için, bu iddiasını haklı gösterecek yeterlilikte delilleri toplaması
lazımdır.
@ Bu delillerin devletlerin uygulamasının varlığını
ispat edici nitelikte olması gerekir. Ama belli bir yöndeki uygulamaya teamül
niteliği kazandıran unsurlar nelerdir?
1. Uygulamanın belli bir süre devam
etmiş olması lazımdır. Bu sürenin uzunluğu hakkında kesin bir sınır yoktur.
1969 Kuzey Denizi Kıta Sahanlığı Davaları’na göre aranması gereken, teamülün
diğer maddi şartlarının yerine gelmesi için yeterli olan sürenin geçmiş
olmasıdır
2. Bir teamül kuralının varlığı veya
oluşmasının ikinci şartı, devletlerin uygulamasnın genel olmasına bağlıdır.
Genellik uygulamanın bütün devletler tarafından takip edilmesi değildir. Yani
uygulamanın evrensel olması gerekmez. Ama bir uzlaşma -consensus - olması
gerekir ve bunun yeterince temsili olması aranır. 1951 Anglo-Norveç Balıkçılık
Davası, uygulamanın genel olması gerektiğini söylemiş ve “ne kadar genel ise, o
kadar iyidir” demistir. 1969 Kuzey Denizi Kıta Sahanlığı Davalarında, geniş bir
uygulamanın olması gerektiğinden bahsetmiş ve bu genellikten ortak ve yaygın
olması gerektiğini anlamıştır. Burada Divan, menfaatleri bundan etkilenen
devletlerin uygulamasına özel bir önem verilmesi gerekir demiştir.
3. Yeterince uzun süreli ve genel
bir uygulamanın tutarlı ve tekdüze bir uygulama olması gerekir. 1960 Sığınma
Davasında, uygulamanın tutarlı ve yeknesak olmasını öngörmüştür. 1986 Nikaragua
Davası ise, mükemmel tutarlılığın gerekmediğini söylemiş ve uygulamanın genel
olarak tutarlı ve uyumlu gözükmesinin yeterli olduğu görüşünü benimsemiştir.
Aksine münferit olaylar, yeni bir teamülün oluşumuna işaret değil ama mevcut
kuralın ihlalidir.
Ancak bir
uygulamayı teamül hukuku haline getiren opinio
juris dir. Yani uygulama içerisinde bulunan devletler tarafından söz konusu
olan davranışın aslında bir zorunluluk olduğu ve ihtiyari olmadığı yönünde her
bir devletin duyduğu kişisel inanca sahip olmasıdır. Uygulamayı teamül
seviyesine çıkaran, onun devletler tarafından baglayıcı olduğu inancıdır.
@ Finbarya
UAD'nin 1987 tarihli bir kararı ile uluslararası hukukta diplomatik
temsilcilerin muamelesine ilişkin bir teamül kuralının bulunduğunu teyid
ettiğini söylemektedir. UAD kararının uluslararası hukukun tespiti ve oluşturulmasındaki
rolü nedir?
* ilk
olarak UAD Statüsünün 38 (1) (d) md yargı kararlarını ikincil, tali bir kaynak
olarak belirtmiştir. Bu bakımdan uluslararası hukukun maddi kaynakları
içerisinde yer alırlar ve belli bir hukuk kuralının içeriğinin ve esasının
tespit edilmesinde önem kazanırlar.
Finbarya
1987 tarihli UAD kararına dayanarak, bir uluslararası teamül kuralının
varlığını kanıtlayabilir mi?
UAD Statüsünün
59. md, Divan kararlarının sadece o davaya taraf olan devletler için ve karar
verilen uyuşmazlık bakımından baglayıcıdır der. Dolayısı ile UAD'nin kararları
emsal teşkil etmez ve üçüncü devletler bakımından baglayıcı içtihat teşkil
etmez.
Ancak
yardımcı bir kaynak olarak, bu noktada en yüksek otoriteye sahip olan bir yargı
organının uluslararası hukukun ne olduğu yönündeki hukuki görüşüdür.
Finbarya'nın Alobonya'nın uluslararası hukuku ihlal ettiğine dair iddiasını güçlendirir.
@@ Finbarya
Alobonya'nın genel uluslararası hukuku ihlal ettiğini iddia etmiştir.
Eger genel hukuktan kastı teamül
ise, yukarıdaki tartışmalara dayanmak durumundadır.
Eğer Finbarya uluslararası hukukun
bir başka kaynağı olan, hukukun genel prensiplerine atıfta bulunuyorsa, o halde
diplomatik temsilcilerin muamelesine ilişkin genel prensiplerin bulunduğunu
kanıtlamalıdır. Bu hususta net bir tanım yoktur. Bir kısım hukuk prensiplerinin
iç hukuktaki özel hukuk ilkelerinden kıyas ile uluslararası hukuka ithal
edildiği düşüncesi vardir. Diğer bazı kuralların ise, iç hukukta karşılıkları
yoktur ve uluslararası hukukun genel prensipleri olarak varlıklarını koruduğu
söylenir. Hukukun genel ilkeleri, uluslararası hukukta non liquet, belirsizliği önlemek ve vacuum yani boşluk olmasını engellemek için önerilmiştir. Eğer
devletlerin çok büyük bir coğunluğu, iç hukuktan diplomatik muafiyet ile ilgili
kuralları uluslararasi hukuka ithal etmişler ise, bu durumda, teamülden farkli
olarak, opinio juris aranmaz. 1970
Barcelona Traction Davası böyle bir gereğin olmadığından bahsetmiştir.
@@@ Alobonya'nın
cevapları ne olabilir: Soykırım Sözleşmesine dayanabilir. Ama Finbarya henüz
onaylamadığı için baglayıcı bir yükümlülük altında değildir. Peki ya 1969 Viyana
Andlaşmalar Hukuku Sözleşmesinin 18 md deki iyi niyet ilkesi?
ikinci
olarak, Alobonya, Soykırım suçunun yeni bir teamül hukuku olarak savaş suçları
bağlamında ortaya çıktığını iddia edebilir. Diplomatik muafiyet bir teamül
kuralı olsa bile, soykırım yasağı bunun üzerinde önceliğe sahiptir...
Bunun
ispatında Genel Kurul Kararlarının etkisi nedir?
Genel Kurul
kararlarının oybirliği ile kabul edilmiş olmasının bir hukuki değeri varmıdır?
Bir görüş, bu duruma yarı yargısal belirleme diyor. Ne derece haklı bir görüş?
Nükleer
Silahlar Davasında UAD benzeri bir görüşü benimsedi.
1986
Nikaragua Davasında, Genel Kurul Kararlarının normatif değeri üzerinde, opino juris in oluşmasında bir işaret
olarak yorumlanabileceğini söyledi. Ancak Finbarya'nın Genel Kurul Kararlarına
olumlu oy vermiş olması böyle bir opinio
juris in parçası olduğunu gösterir. Eğer yeni bir teamülün oluştuğu tespit
edilebilirse, bu Alobonya'nın eylemini meşrulaştırabilir.
@@@@ Burada
iki nokta Alobonya'nin soykırımın teamüli oluşumuna karşı ileri sürülebilir:
Israrlı
itirazcı durumu nedir?
Yeni bir
teamül kuralının oluşmuş olmasının etkili olabilmesi, devletlerin soykırım suclularını
aktif olarak cezalandırmak politikalarını benimseyip uygulamalarını gerektirir.
Finbarya’nın kendisi Manuel'i yargılamak isteyebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder