2012-2013 Güz
Semesteri ERÜ Hukuku Fakültesi
Milletlerarası
Kamu Hukuku – I Pratik Çalışma: Uluslararası Sorumluluk
(Gülsüm Kaya - 20 Aralık 2012)
OLAY:
1. Bir devletin kendi ülkesi içerisinde
bulunan bir başka devletin vatandaşlarına karşı uluslararası hukuktan
kaynaklanan yükümlülükleri nelerdir?
2. Eğer bir devlet kendi tabiyetinde
olmayan bir yabancıya karşı borçlu olduğu uluslararası hukuk yükümlülüklerini
yerine getirmez ise,
a. yabancı kişi; ve
b. o yabancı kişinin vatandaşlık bağı
ile bağlı olduğu devletin sahip olabileceği haklar nelerdir?
Devletin sorumluluğu uluslararası hukuk
kurallarınca getirilen yükümlülüklere uygun davranma yükümlülüğünün ihlali
olarak tanımlanabilir. Örnek vermek gerekirse: sözleşmesel yükümlülüklere
aykırılık, başka bir devletin ülkesel bütünlüğünü ihlal, başka bir devletin
mülküne ya da topraklarına zarar vermek, başka bir devlete karşı silahlı kuvvet
kullanma, devlet görevlilerinin başka devletin diplomatik temsilcilerini
yaralaması, devlet görevlilerinin başka ülke vatandaşlarına kötü davranması.
Bu
kötü davranma ya da yanlış davranma yaşam hakkı, işkence yasağı, mülke el koyma
yasağı, haksız hapis, adil yargılanma hakkı şeklinde zuhur edebilir.
UHK tarafından kabul edilen ve
devletlerin uluslararası haksız fiillerinden ötürü sorumluluğuna ilişkin 2001 tarihli Genel Kurul kararı bu husustaki ikincil kuralları
belirtir. Bu, sorumluluğa nasıl karar verildiğine ilişkin hükümler ve birincil
kuralların ihlalinin sonuçlarıyla ilişkili hükümlerdir. (Birincil kurallar
tanımı yapar, ikincil kurallar ihlali sorgular.) Madde 1 her uluslararası
haksız fiilin uluslararası sorumluluğu gerektirdiğini belirtir.
CHORZOW FACTORY: her yükümlülük ihlalinin
tazmin etme yükümlülüğü içermesinin bir uluslararası hukuk kuralı olduğuna
ilişkin bir hüküm kurulmuş.
Uluslararası hukukta devlet sorumluluğuna
ilişkin birincil kurallar yabancılara nasıl davranılması gerektiği düşüncesiyle
oluşmuş. Yabancı kimdir: vatandaşı olduğu ülke dışında bir ülkede yaşayan kişidir. Bu şahıslara ya da mülkiyete zarar verilmesi
halinde kimi zaman tahkim komiteleri kurulabilir iki devlet arasında. Ancak bu
yargılamalarda öne çıkan bir ayrım şu: yabancılara muamelede minimum
uluslararası standardı yakalamak mı yoksa ulusal standardı yakalamak mı? Bir
ülkeyle vatandaşlık bağı olmayan ancak o ülkede yaşayan kişileri yabancı olarak
ifade edebiliriz. Vatandaşlık bağının nasıl kurulacağı her ülkenin kendi iç
hukukunca belirlenir ve 4. Sınıftaki vatandaşlık dersinin kapsamındadır.
Belirtmekte fayda var ki eğer arada aksini
öngören bir andlaşma yoksa bir devlet başka bir devletin vatandaşlarını kendi
ülkesine kabul etme mecburiyetinde değildir. Eğer gerçek ya da tüzel kişi
yabancı bir ülkeye kabul edildiyse o ülkenin yasalarına tabi olur. Kabul eden
devlet de yabancılara kendi vatandaşları gibi muamele etmeye dayalı bir düzen
kurmakla yükümlüdür. Ancak bu vatandaşlarla yabancılar arasında fark olmayacağı
manasına gelmez. Nitekim pratikte de gerek mülk edinme, kamu hizmetine girme,
seçme ve seçilme gibi haklar ve askerlik gibi yükümlülükler bakımından
farklılıklar mevcuttur. Sınırdışı edilme bakımından ise iki sınırlama vardır:
1-
Soykırım suçunun işlenmiş olması
ya da teamül hukukundaki ayrımcılık yasağının ihlali halinde mümkün
2-
Uzun süre ikamet edilmesi halinde
ev sahibi devletin etkin yurttaşlığı kazanılmışsa olmaz
Bir devletin yabancıyı ülkesine kabul ettikten
sonra göstermesi gereken muamele hakkında iki farklı görüş vardır:
1-
Vatandaşa yapılan muamelenin
aynısı
2-
Vatandaşa yapılan muamele ne
olursa olsun asgari bir milletlerarası standarda göre muamele
Ancak son zamanlarda insan hakları doktrininin
gelişmesiyle hem vatandaşlarla yabancılar arasındaki fark kalkmaya başlamış hem
de yapılacak olan muamelenin temeline evrensel insan hakları yerleşmeye
başlamıştır.
Latin Amerika
menşeili CALVO doktrinine göre yabancılar da vatandaşlarla aynı haklara sahip
olmalı ve şikayetlerin halli için ulusal alanı kullanmalı. Shaw ise;
yabancıların korunması için bir uluslararası minimum standardın olduğunu ifade
etmektedir.
NEER İDDİASI: hükümet fiillerinin uygunluğu uluslararası standart
testine tabi tutulmalı diyor. Ayrıca, yabancıya muamelede uluslararası kusur
iğfal, kötüniyet, görevin kasıtlı ihmali ve devletin yetersiz müdahalesi –ki bu
müdahale sorumlu ve tarafsız her birey tarafından fark edilebilir olmalı-
oluşturmalı.
GARCİA DAVASI:
insan hayatının standart alınması ve ROBERT İDDİASI: yabancılara medeniyetin
alışılmış standartlarında davranılmalı demektedir. Test adli ve ya ceza
yargılamasının uygunsuz yönetilmesini de içerir. JANES İDDİASI: devlet failin
kimliği biliniyor olmasına rağmen 8 yıl boyunca harekete geçmedi ve tazmin
yakalamanın ve cezalandırmanın yapılmaması yönünden sağlandı.
Shaw’un isabetli
olarak belirttiği üzere muamelenin standardı netleştirilmemiştir. Ancak
görülmelidir ki içtihatlarla oluşan görünüm BM’nin temel insan hakları
anlayışına uygundur. Bu söz konusu hakların standardı insan haklarına ilişkin
içtihatlar geliştikçe yerleşmiştir.
UHKnın bir
raporunda belirtildiği gibi iki yaklaşım zaruri insan haklarının uluslararası
tanınmasında birleştirilmiştir: 1- yabancılar da vatandaşlarla aynı haklara
sahip olacak 2- bu haklar hiçbir durumda uluslararası andlaşmalarda tanımlanan
ve tanınan temel insan haklarından az olmayacak.
Talepte bulunma
hakkı: MAVROMMATIS Filistin İmtiyazlar Davası: Bir devlet, başka bir devletin
uluslararası hukuka aykırı fiilleriyle zarar görmüş vatandaşını olağan
kanallarla tatmin edilmemiş olması halinde korumaya yetkilidir. Devlet
haklarını ileri sürer ve bu durum onun ihtiyarındadır. Zarar gören ulusal
yolları takip etmekle sorumludur –eğer onlar tükenmemiş ve ya uygunsa-,
ardından iddiayı takip zarar görenin vatandaşı olduğu ülkenin keyfiyetindedir.
Devletin vatandaşının devleti talepte bulunmaya ve diplomatik ya da politik
değerlendirmelerle aracılık yapmaya zorlama hakkı yoktur. Mesele zarar görenin
devletinin talepte bulunmamaya karar vermesiyle sona erer. Bu ziyadesiyle
insafsız görünse de devlet sorumluluğunun temeli bir devletin uluslararası
talepleri başka bir devlete karşı ileri sürme hakkı oluşturur.
Devletin kendi vatandaşın korumak adına ve
ülke devleti aleyhine milletlerarası mahkemelere gidebilmesi için oluşması
gereken şartlar:
1- Yabancı ile himayeyi kullanacak
devlet arasında zararın doğduğu sırada bir vatandaşlık bağı bulunmalıdır.
2- Zararın görüldüğü ülkede hukukun
sunduğu iç hukuk yolları tüketilmiş olmalı
Aslında devlet diplomatik himaye kullandığında
vatandaşı şahsında kendine ait bir hakkı kullanır. Bu hak devlete ait olduğu
için kullanılması konusunda devletin takdir yetkisi vardır ve fert bu hak
devlete ait olduğu için zarar meydana gelmeden önce ve ya sonra bu haktan
vazgeçemez. CALVO KAYDI: Bir birey kendi tasarrufuyla vatandaşı olduğu devleti,
kendi zararına bağlı olan uluslar arası hukuk ihlallerine karşı uluslar arası
yollara başvurma konusundaki hakkından alıkoyamaz.
Diplomatik himaye kullanılmasında ortaya çıkan
sorunlar:
Adına himaye kullanılacak kişinin birden fazla
devletin vatandaşı olması halinde hangi devlet diplomatik himaye hakkını
kullanacaktır. Her bir devleti tarafından korunabilecek olsa da üçüncü devlet
sadece bir vatandaşlığı varmış gibi muamele edecek. Bu noktada baskın ve etkin
uyrukluk söz konusu oluyor: kişinin mutaden ve esas itibarıyla ikamet ettiği
ülkenin vatandaşlığını ya da bu kişinin mevcut şartlara göre fiilen en yakın
temas halinde göründüğü ülkenin vatandaşlığını kabul edecektir.
Öte yandan kişiye zarar verenlerden biri
kişinin vatandaşı olduğu devlet ise diğer devletin diplomatik himaye hakkı var
mıdır: 1930 tarihli Lahey sözleşmesine göre hayır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder