25 Nisan 2014 Cuma

2014 Bahar Genel Devlet Teorisi Vize Çözüm Önerileri 21 Nisan 2014

T.C. İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ
2013-2014 Akademik Yılı Genel Devlet Teorisi – II
Bahar Yarıyıl Ara Sınavı Çözüm Önerileri  21 Nisan 2014


1.) 1789 Fransız Devriminin yıktığı 'eski düzen'in (ancien régime) üç temel özelliğini açıklayınız ve bunların yerine getirdiği liberal devrimi tanımlayan üç temel ilke nedir?

Fransa'daki eski düzen orta çağ toplumunun Roma Katolik Kilisesinin dini baskısı altında şekillenmiştir.
Eski düzenin üç temel özelliği, (i) dini itaat (biat etmek zorunluluğu), (ii) Aristokratik imtiyazlar ve (iii) siyasi mutlakiyettir.

Dini itaat: Kutsal Roma Papalığı katolik hristiyan inancına sahip toplumlar üzerinde baskı rejimi kurmuştu. Bu rejimin yürütülmesinde Roma'daki Pontif'in  emrindeki Kilise ile monarşik devlet ortak tavır almış ve güçlerini birleştirmiştir. Öyle ki Ortaçağ Avrupası ve Fransa'da siyasi ve dini otoriteler Roma Kilisesi doktrinlerine itaati sağlamak üzere bir biat rejimi geliştirmişlerdi. Artık kilise ve devleti, din ile siyaseti birbirinden ayırmak mümkün değildir.
Reformasyonu takip eden yıllarda, Fransa'da protestanlar (Huguenot) ile katolikler arasında çok kanlı mezhep savaşları yaşandı. 16. yy'ın sonunda yapılan (1598 Edict of Nantes) uzlaşma 1685'de 14. Louis tarafından bütün süjelerin katolizme biat etmelerini dayatması ile sona erdi. Bu tarihten devrime kadar katolik kilisesine dini itaat bir devlet politikası olarak, açık ve özgür toplumun önündeki en büyük engel oldu.

Aristokratik imtiyazlar: Eski düzenin bir başka ayağı feodalizmin kalıntısı olan soylular idi. Bu bir aidiyet statüsü idi. Bireyin ait olduğu sınıfı gösteriyordu. Aidiyet statüsüne dayanan bir toplum düzeninde, kişinin toplumsal statüsü de sabit idi. Bunu alınyazısı olarak gösteren kaderci din anlayışı kişiden mutlak itaat bekliyordu. Toprak sahibi ailelerin soyundan gelen aristokrasinin Fransa'da derin bir geçmişi vardı. Aristokratlar eski düzende imtiyazlara sahipti: En önemlisi, vergi muafiyeti idi. Bir diğeri, hükümet, ordu ve kilisede en yüksek mevkilerde görev almak hakkıydı. Böylece eski düzen kabiliyet ve gayretten çok aidiyet statüsünün hakim olduğu bir imtiyaz düzeniydi ve bu eşitsizlik özellikle burjuva sınıfında büyük infial yaratmaktaydı.

Siyasi mutlakiyet: İç mezhep savaşları ile siyasi olarak parçalanan Fransa'da 14. Louis siyasi mutlakiyet  en üst düzeye çıkarttı. Kralı hukukun üzerine koydu. Her şey tahtın siyasi gücüne odaklandı. Üç meclis kapalı kaldı. Devlet otoritesi münhasıran kralın eline geçti. Bu mutlak hükümranlıktı. Hiçbir alanda muhalefet tanımadı. Öyle ki Louis, "devlet benim!" dedi.

1789 Fransız Devrimi, eski düzeni ortadan kaldırdı ve yerine Yurttaş ve Erkek Hakları Bildirisi ile üç temel ilkeyi getirdi: eşitlik, özgürlük ve kardeşlik (dayanışma)
Bu ilkelere dayanan, din ve devleti ayıran laikleşme ve devletin cumhuriyetle yönetilmesi devrimin modern dünyaya getirdiği en büyük kazanımlardır.

2.) Liberal devlet ve Marxist devlet sistemlerinde özgürlük anlayışını karşılaştırınız

Liberal devlet teorisi, özünde bireye dayanır. Toplum, devlet ve siyasi iktidar hep bireyin iradesi ile açıklanır. (örneğin: sosyal sözleşme teorisi) Bireyler özgür ve eşit doğarlar; doğuştan sahip oldukları temel hak ve özgürlükleri güvence altına alabilmek için, siyasi toplum düzenine geçmişlerdir ve devleti kurmuşlardır. Devletin tek amacı bireydir ve bireyin doğuştan sahip olduğu doğal hak ve özgürlükleri haksız saldırılardan korumaktır. (Doğal Hukuk Doktrini) Böylece bireyin sadece özgür ve eşit doğması değil ama yaşamını özgür ve eşit sürdürmesi gerekir. Liberal devlette özgürlük, bireyin kendi iradesine göre yaşamını sürdürmesi ve kendi geleceğine hakim olması anlamına gelir. Devletin görevi, bireyi özgürlüğünü kullanmakta serbest bırakması, ona baskı yapmaması, özgürlüklerin yasal sınırlar içerisinde kullanılmasına müdahale etmemesidir.

Marx'a göre ise, insan özgür doğmaz ama doğal yaşama halinde, doğanın kölesidir ve tamamen ona tabidir. Doğaya hakim olan yasaları keşfetmesi ve anlaması ile, kölelikten kurtulmaya başlar. Çünkü doğayı kendi amaçları için kullanmaya başlar, ondan yararlanır.
Ancak özel mülkiyetin gelişmesi ile, toprak sahipleri ile sahip olmayanlar arasında sınıflara bölünmüş toplumlar ortaya çıkmıştır. Bu kez insanlar kendi sosyal ve ekonomik şartlarının kölesi haline gelmiştir.
Sosyo-ekonomik ilişkilerin karmaşık hale geldiği sınıflara bölünmüş kapitalist toplum düzeninde bu köleleşmeyi, yabancılaşma kavramı ile tanımlar. Yabancılaşan insan, kendisini özgür ve yaratma gücüne sahip olarak doğaya hükmedebilen bir insan olarak görmeyen kişidir. Oysa insan emeği ile, çalışarak doğayı etkileyebilmiş ve doğa güçlerine hükmederek, yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamış ve doğa karşısında özgürleşmişti.
Kapitalizmde emekçi üretim araçlarına sahip olmadığı için, ürettiklerine de ekonomik olarak yabancılaşmıştır.
Üretim araçları üzerinde özel mülkiyete sahip olan kapitalist ile sahip olmayan işçi arasındaki sınıfsal ayrım, kapitalisti insanı insan yapan emekten; işçiyi de emeğinin yarattığı ürüne sahip olmak mahrum ederek, sosyal yabancılaşmaya iter.
Sosyo-ekonomik alt yapı ilişkilerindeki yozlaşma, üst yapı da bozar. Birbirine düşman iki sınıfın toplumsal mücadelesinde üst yapı kurumu olan devlet ekonomik bakımdan güçlü kapitalistin bir zorlama ve baskı aracı haline gelir ve siyasal yabancılaşmaya neden olur.
Kapitalizm safhasında, insan henüz tarihsel gelişimini tamamlamamıştır. Kendi gücünün ve üstünlüğünün tam bilincine varamamıştır. Daha henüz neye kadir olduğunu tam anlayamamış iken, kendi gücünü kendisinin dışında doğada görmüştür. Kendi zayıflığı ve eksikliğini din inancı ile kapatmaya çalışmıştır. Kendi dışında gördüğü tam anlayamadığı her şeyi, kendi yarattığı Tanrı imajı ile anlatmaya çalışmıştır. Böylece kendi yarattığı, olması gereken mükemmel ve güçlü bir Tanrı tasviri ile kendisini kandırmaya başlamıştır. Sonuçta Marx'a göre, din cehalettir, yozlaşmadır ve insanı yabancılaştırır. Din, insanı Tanrıya kul yapan bir köleliktir.

Kapitalizmde kölelikten kurtulmak ve özgürleşmek için, insanlar önce yaşama biçimlerini belirleyen objektif koşulların bilincine varmalıdırlar ve ancak o zaman bu koşulları değiştirerek sosyal determinizmin zincirini kırabilirler. Bu şekilde gerçek özgürlük kazanılması gereken bir özgürlüktür. İnsan özgür doğmaz ama özgürlüğü büyük mücadelelerin sonunda elde eder. Bu özgürlüğü engelleyen şartların ortadan kaldırılması mücadelesidir. İnsan sosyal evrime hakim olan yasayı öğrenmek ve kendi sosyal evrimine bilinçli olarak yol açmak suretiyle, gerçek özgürlüğünü kazanacaktır.

Liberal devlet ve Marxizm özgürlük anlayışı farklıdır:

Liberal devlette özgürlük soyut bir kavramdır. İnsanın insan olması dolayısı ile özgürdür. Bu onun doğasının ayrılmaz bir parçası ve doğal bir ayrıcalığıdır. Zaman ve mekanla bağlı değildir. Ekonomik, sosyal veya siyasal koşullara tabi değildir.

Marxizm'de özgürlük somut bir kavramdır. Tarihsel süreç içerisinde sosyo-ekonomik şartlar göz önüne alınarak değerlendirilir. Sınıflara bölünmüş bir toplumda özgürlükler sömürülen sınıflar için içeriği olmayan soyut bir kavramdır. Gerçek özgürlük ancak ve sadece sınıfsız bir toplumda ortaya çıkabilir. Marxizm'de sınıfsız topluma ancak belli aşamalardan sonra kavuşulur.
İlk aşama proletarya diktatörlüğünde kapitalizmde sömürülen emekçi sınıfın baskı, şiddet ve zor kullanması olduğu için, burjuva için özgürlükten söz etmek mümkün değildir. Sadece emekçilerin özgürlüğü sağlanır.
İkinci safha komünizmin alt aşaması olan sosyalizmdir. Özgürlükler artık güvence altına alınmıştır. Ama bunlar sosyalist özgürlüklerdir. Halen kapitalizmin tasfiye edilmesi için baskıcı tedbirler alınır.
Son aşama komünizmdir ve sınıfsız toplum yaratılmıştır. Bu düzende insan bütün yozlaşmalardan kurtularak, doğa ve toplum güçlerine hakim olurlar ve gerçek özgürlüğe kavuşurlar. Sınıfsız toplumda bütün insanlar eşittir. Çünkü üretim araçları kollektiftir ve herkes eşit hakka sahiptir.

3.) Liberal devlet ve Marxist devlet sistemlerinde demokrasi anlayışını karşılaştırınız

Liberal devletin siyasi yönetim biçimi demokrasidir. Demokrasi halkın kendisini yönetmesidir. Halkın siyasi yönetime katılmasıdır. Bu katılımcı demokrasidir ve halk kendi seçtiği, kendisini temsil edenler tarafından yönetilir. Halk için yönetenler, halkın adına, onun iyiliği ve mutluluğunu sağlamak üzere yönetirler. Böylece özgür ve eşit doğan insanlar, demokrasi ile kendi kaderlerine hakim oldukları bir düzen içerisinde, özgür ve eşit yaşamaya devam ederler. Demokrasi, eşit ve özgür kişilerin kendilerini yönetmesi ve kendi kaderine hakim olmasıdır.
Ancak halkın çoğunluğunun iradesinin siyasi iktidarı belirlemesi, çoğunluğun baskı ve zorlamasını getirebilir. (Çoğunluğun diktatörlüğü, John Stuart Mill) Siyasi iktidara demokratik katılımın, oy vermek suretiyle yapılmış olması, azınlığın ezilmemesi anlamına gelmez. Çoğunluğun tahakkümü de demokrasiye dayanabilir. Bu tür bir çoğulcu demokrasi liberal devlet sistemi bağdaşmaz. Çünkü liberal devlette çoğulcu demokratik siyasal temsil sistemi, ayrıca hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, hukuki eşitlik, bireysel doğal hak ve özgürlüklere saygı ile meşruiyetini sağlayabilir. Böyle bir siyasal demokrasi, sosyal ve ekonomik demokrasi ile tamamlanmalıdır. Liberal devlette demokrasinin sosyo-ekonomik boyutu, bireylere serbest rekabet piyasasında eşit fırsatlar sağlamaktır. Böylece bireyler ekonomik gücün işleyişine katılacaklar, ekonomik iktidarda söz sahibi olacaklar ve sosyo-ekonomik hayat demokrasi ilkesine uygun olarak işleyecektir.

Marxizm ise, liberal demokrasiyi içi boş ve şekilci olmakla eleştirir. Gerçek demokrasi, ancak insanların gelişme ve bilinçlenme sonucu kazanacakları gerçek özgürlüğün ve eşitliğin sağlandığı sınıfsız bir toplumun kurulması ile ortaya çıkacaktır. Liberal devlet, hakim burjuva sınıfının baskı aracı olarak burjuva diktatörlüğünü içerir. Sömürülen ezilen emekçi sınıfın özgürlüğü, istek ve çıkarlarının korunmasını sağlayacak objektif sosyo-ekonomik şartları oluşturamamıştır. Liberal demokrasinin dayandığı özgürlüklerin sömürülen geniş emekçi sınıfı için gerçek bir anlamı ve somut bir içeriği yoktur. Bu sınıfa toplumda kendi kaderini belirlemek için fırsat eşitliği tanınmamıştır. Liberal demokraside temsili katılım bir aldatmacadır; sadece biçimseldir. Toplumdaki sosyo-ekonomik alt ilişkiler, bir üst yapı kurumu olan siyasi düzeni de belirler. Liberal düzende siyasi demokrasi, kapitalist sınıfın emekçi sınıf üzerindeki hükümranlığını gizleme şeklidir. Gerçek demokrasinin oluşabilmesi için, kapitalist düzen bir devrim ile yıkılmalıdır. Kapitalizmin sömürü düzeni ortadan kalkması, kişinin yabancılaşmasını sona erdirecektir. Özgürlüğün kazanılması gibi, gerçek demokrasinin de bir takım aşamalardan geçerek kurulması gerekir
(i) Proletarya diktatörlüğü: Amacı, kapitalizmdeki sömüren burjuva sınıfını tasfiye etmektir. Emekçi sınıf tarafından komünizm için, elverişli şartlar hazırlanır. Siyasi yönetim çalışan sınıfın tahakkümüne dayandığı için, kapitalist burjuva için demokrasi yoktur. Sadece proletarya demokrasisi vardır. Bu da emekçi çoğunluğun ve fakirin demokrasisidir. Yıkılan burjuva demokrasisine göre, daha iyi bir demokrasidir. Ama gerçek bir demokrasi değildir.
(ii) Sosyalist devlet: aşamasında gerçek demokrasiden söz edilebilir. Çünkü kişi bakımından tüm özgürlükler somuttur, herkes tarafından kullanır. Sınıf baskısından kurtulan insanlar, gerçek özgürlük içerisinde hem siyasi hem de sosyo-ekonomik olarak kendi kaderine hakim duruma gelmiştir. Artık kapitalist düzenin çelişkisi yoktur. Herkes kendi kendinin efendisi, geleceğinin belirleyicisidir. Siyasi görüş ve oy birliği arandığı için, azınlığa baskı yapan çoğunluk yoktur.

(iii) Komünizm: Sosyalist devlet yerini komünizme bırakır. Herkes yeteneği ve gücüne göre üretir, üretimden ihtiyacına göre pay alır. Üretim bolluğu, üretim üzerindeki baskıyı ortadan kaldırır. Artık ne baskı aracı olarak devletten, ne de yönetim biçimi olarak siyasi demokrasiden söz edilmesine gerek vardır. Sosyo-ekonomik altyapı ilişkilerinin mükemmelliği, üstyapı kurumlarına ihtiyacı ortadan kaldırır. Bu aşamada özgürlük ve eşitlik tam olarak gerçekleşeceği için, bu anlamda demokrasiden söz edilebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder